I. Dünya Savaşı'nda Rusya'daki Türk Esirleri ve Yusuf Akçura'nın Hilâl-i Ahmer Murahhaslığı*
Kemal Gurulkan**
Arapça'da "savaş tutsağı" karşılığında kullanılan esir kelimesi, ip vb. şeyleri sağlamca bağlamak anlamındaki "esr" (isare) kökünden türemiştir. Esir kelimesinin kök anlamından hareketle "mahpus" anlamında da kullanılmaktadır.
Devletler hukukunda esirlerle ilgili hususlar çeşitli uluslar arası antlaşma ve sözleşmelerde düzenlenmiştir. 1856 Paris Deklarasyonu'nda ve daha sonraki çeşitli sözleşmelerde savaş kurallarıyla ilgili düzenlemelere gidilirken; savaş esirlerine uygulanacak muamele, 1874 Brüksel Deklarasyonu'nda 12 madde halinde ele alınmış, ancak bu onaylanmamış ve yürürlüğe konmamıştır. 1899 Lahey Konferansı'nda II. Sözleşme ve 1907 Lahey Konferansı'nda IV. Sözleşmede esirlere uygulanacak muamele 17 madde halinde düzenlenmiştir. I. Dünya Savaşı'nda bu düzenlemenin yetersiz kalması münasebetiyle 1929 Cenevre Sözleşmesi ile tamamlayıcı bazı tedbirler alınmış, II. Dünya Savaşı'nda bu sözleşme gözden geçirilerek 12 Ağustos 1949 Cenevre Sözleşmesi ile bu konuda en kapsamlı düzenleme gerçekleştirilmiştir. 1974 ve1977 yıllarında ise iki ek protokol imzalanmıştır. Bu protokollerdeki 43. ve 47. maddeler esirlerin durumlarıyla ilgilidir .
Hazırlıksız olarak savaşa girmiş olan Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı'nda çok sayıda asker ve mühimmat kayıpları vermiştir. Bu kayıpların büyük kısmı savaşta saf dışı kalan ve İtilâf devletlerine esir düşmüş askerlerdir. I. Dünya Savaşı'nda cepheden cepheye koşan Türk askerleri bitap düşmüş ve çoğu Rusya, İngiltere, Fransa, Yunanistan, İtalya ve Romanya tarafından esir alınmıştır. 1914-1918 arası dönemde toplam 133.839 Türk askeri esir düşmüştür.
I. Dünya Savaşı sonunda meydana gelen savaş esirleri meselesi, dönemle ilgili Arşiv belgelerinin tetkik edilmesinden sonra daha da netleşecek bir husustur. Şu ana kadar ortaya yapılan çalışmalar genel olarak hatıratlara dayanılarak yapılmıştır. I. Dünya Savaşı ve sonrasındaki gelişmelerin yer aldığı belgelerin bulunduğu fonlar arşivlerimizde yavaş yavaş araştırmacılar ile buluşmaya başlamıştır.
Akdes Nimet Kurat Türkiye ve Rusya isimli eserinde; Rusya, Müslüman Türk sivil esirlerin mevcudunun 100 binin üzerinde olduğunu belirtmektedir. Hatta bu sivil esirlerden çeşitli yerlerde, mıntıkalarda, bölgelerde ve değişik işlerde zorunlu olarak çalıştırılmak üzere işçi sınıfları ve taburları oluşturduklarından bile bahsedilmektedir
Rusya'ya esir düşen Türk asker sayısının 60.000, sivil esir sayısının da 100.000 olduğu tahmin edilmektedir. Brest-Litovsk Antlaşması'nı takip eden 1918 yılının Mart-Haziran ayları arasında 1117 esirimizin yurda döndüğü, 5426 esir vefat ettiği, 113 esirin yurda dönmek istemediği iddia edilmektedir
Esir sayılarında çelişkili gibi gözüken rakamlara bakıldığında esirlerin yalnızca asker olmadığı ve savaş döneminde Rusya'da zorunlu göçe tabi tutulan veya esir muamelesi gören cephe bölgesi sivil Osmanlı vatandaşları olduğu düşünülebilir. Akçura'nın raporunda sık sık sivil olup da esir muamelesi gören Osmanlı vatandaşlarından bahsedilmektedir.
Ruslar Kafkas cephesinde esir aldıkları Türkleri önce Nargin Adası'nda toplamışlardır. Nargin Adası, Bakû şehri yakınında Hazar Denizi'nde bulunan bir adadır. Nargin esir kampında Almanlar, Avusturyalılar, Bulgarlar ve Türklerden oluşan esirler mevcuttur. Çeşitli milletlerden oluşan esirler taş bir binaya yerleştirilmişlerdir. 1917 Bolşevik ihtilaline kadar durumları nispeten iyi olan esirler, ihtilalden sonra çok sıkıntı çekmişlerdir. Nargin Adası'nda hayat koşullarının kötüleşmesi tüm esirleri etkilemiş ve her esir kendi derdine çare bulmak için çeşitli yöntemlere başvurmak zorunda kalmıştı Ruslar, Türk esirlerinin çoğunu Sibirya'ya taşımıştır. Sibirya'daki esir kampında insanlık dışı uygulamalara ve şiddete maruz kalan Türk esirleri çok kötü bir yaşam sürdürmüşlerdir. Kampta hastalanan esirlere gerekli olan tedavileri yapılmamış, kendi kaderlerine terk edilmiş ve pek çoğu bakımsızlıktan hayatını kaybetmiştir
Yusuf Akçura'nın; Rusya'daki savaş esiri Türk askerlerinin ihtiyaçlarının karşılanması ve ülkelerine dönüşlerinin sağlanması için I. Dünya Savaşı sonlarından başlayarak Osmanlı Devleti'nin resmî görevlisi (Hilâl-i Ahmer Cemiyeti azası) olarak yaptığı girişimlerini, Hilâl-i Ahmer Cemiyeti'ne sunduğu 108 sayfa Rapor'dan takip etmeye çalışacağız. Raporda Türk esirleri meselesinin nasıl çözülmeye çalışıldığı; Rusya'daki esir kamplarındaki Türk askerlerinin durumu ve Türk esirler ile Rusya Müslüman Türkleri arasında kurulan ilişkilerin nasıl şekillendiği görülmektedir.
Osmanlı Hilâl-i Ahmer'i ve Rusya'daki Türk Esirleri
I. Dünya Savaşı devam ederken Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Üsera Şubesi Reisi İzzet Bey İsveç ve Danimarka'ya gönderilerek burada Osmanlı esirlerine ne şekilde yardımlar yapılabileceği ile ilgili bir ön çalışma yaptırıldı. Daha sonra ise Yusuf Akçura Hilâl-i Ahmer Cemiyeti murahhası olarak şu konularda görevlendirildi:
1-Rusya'da bulunan Osmanlı esirleri ile temas kurularak sayılarını, bulundukları bölgelerin mümkün olduğu kadar doğru bir şekilde tespit edilmesi, ihtiyaçlarına dair bilgiler edinmek.
2-Bu esirlerle aileleri arasında düzenli bir şekilde haberleşmenin teminine çalışmak.
3-İsveç ve Danimarka Sâlib-i Ahmerleriyle münasebete girişerek, onlar vasıtasıyla Rusya'daki Osmanlı esirlerine para yardımı yapmak, hediye paketleri ve saire göndermek.
4-İskandinavya yoluyla memleketine iade edilen esirleri karşılayıp onlara yardım ve hediyeler dağıtmak.
Yusuf Akçura, Danimarka, İsveç Alman ve Avusturya-Macaristan Salib-i Ahmer (Kızılhaç) yetkililerinden bilgi edinmeye ve görevi hakkında bir durum tespiti yapmaya çalışır. Akçura, İskandinavya üzerinden gelecek hasta ve yaralı esirlere iane ve hediyeler vermeyi ilk adım olarak uygulamaya çalışır. Başta Danimarka Salib﷓i Ahmer'ine gelen Türk esirlerine ait mektuplardan yola çıkan Akçura, Bolşevik ihtilâli'nin patlak verdiği ve kargaşa ortamında bulunan Rusya'daki başlıca esir kamplarının çoğunlukla Kazan, Sibirya ve Kafkasya bölgelerinde yoğunlaştığını görür. Rusya'da Müslümanların yayınladığı başlıca gazetelere ilânlar vererek ve daha önceden tespit edilmiş bazı rütbeli askerlere mektuplar yazarak, Kopenhag'da bir Osmanlı Hilâl-i Ahmer temsilciliğinin açıldığını ve tüm Türk esirlerinin bu temsilcilikle irtibat kurmaya çalışmasını tavsiye eder. Bu çalışmanın sonucu olarak kısa zamanda Türk esirlerden haberler gelmeye başlar.
Akçura, Kopenhag'da başta İsveç ve Danimarka olmak üzere Alman ve Avusturya-Macaristan temsilcilikleri aracılığı ile Türk esirlere çeşitli maddî yardımların gönderilmesi çabasından istediği sonucu alamamıştır. Yardımların büyük çoğunluğu ya yerine ulaşamamış ya da hiç gitmemiştir. Az miktarda ulaşan yardım da İsveç Salib-i Ahmer Cemiyeti sayesinde gerçekleşmiştir. Yusuf Akçura raporunda sık sık İsveç Hilâl-i Ahmeri'nden övgü ile bahsetmektedir.
Akçura, Kopenhag ve Stockholm'de yaklaşık dört ay kalmış ve bu süre içinde yalnızca esirler meselesine yoğunlaşmıştır.
1918 yılının ilk aylarında kendisine Brest-Litovsk anlaşması (3 Mart 1918) müzakereleri için Rusya'ya giden Osmanlı sefaret heyetine katılması emri verilince Berlin'de bu heyete katılır. Akçura, Berlin'de Maliye Nazırı Cavid Beyle de görüşür ve onun tahsis ettiği yüklü miktarda nakdî yardımla birlikte Rusya'ya geçer. 13 Ocak 1918 – 1 Şubat 1919 tarihleri arasında Rusya'da kalan Akçura, buradaki faaliyetlerini iki devreye ayırır: Brest-Litovsk müzakereleri ikincisi ise İdil (Volga) havzasında yoğunlaşan Türk esirlerine yardım çabaları. Bu yardım çabalarından esirlerimizin aileleri ile mektuplaşmasının sağlanmasının değeri, esirler probleminin tam olarak halledilememesi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulduğu devrede Kastamonu Mebusu olan Halit Bey'in Meclis Başkanlığı'na vermiş olduğu esirlerle ilgili önergeye yansıyan şu cümlelerden daha iyi anlaşılmaktadır. " Mensub oldukları ahz-ı asker şu'belerine muharebede şehîd olduklar resmen bildirilmiş efrâddan da emir hilâfına gelenler ve bu yüzden ailevî fecâyi'in zuhûruna sebeb olanlar var. […] Zevcinin şahadeti resmen bildirilmiş bazı asker aileleri de asker zevcelerinin ihtimal-i vürûdlarını (geleceklerini) nazar-ı dikkate alarak talibleri olduğu halde tekrar evlenemiyorlar ve miras mesâili de hallolunamıyor. İntizar hilâfına gelen esir efrâdın hemşehrilerinden tanıdıkları ve şehîd zannedilen efrâd hakkında esaretde bulunduklarına dair vermiş oldukları haberler de çok vaki oluyor. Sıdk ve kizbe ihtimali olmakla beraber bu haberler aile derdlerinin temadisine (uzamasına) ve şer'î mesâ'ilin hal olunamamasına sebeb oluyor. "),
Akçura raporunda Petrograd'da yürütülen esir mübadelesi komisyon çalışmalarından da bahsetmekte ve en çok da Rus delegelerin yaptığı Bolşevik propagandasından bezdiğini belirtmektedir. Erlerin üst rütbelilere hizmet etmesini malzeme yapan Bolşevik propagandası Alman delegelerinin tepkisini çekince çalışmalar tıkanmaya başlar. Bu konuda komisyonda bu konuda söz alan Akçura, "İslâm bütün müminlerini kardeş görür; İslâmiyet'te sınıf-ı içtimaiye farkı yoktur; ekseriyeti İslâm olan Osmanlı ordusunda, efrad ve zabitan arasında bir hissi uhuvvet vardır. Ve nefer, sırf yaşlı bir kardeşine, bir ağabeyine muavenet arzusu hissiyle zabitlerine hizmet eder; Osmanlı neferiyle zabitinin yek diğerine muamelesi, daima kardeşçesinedir. Genç bir askerin yaşlı bir silâh arkadaşına hiçbir mecburiyet olmadan, arzu-yı derunîsiyle yardım ve hizmetine mümanaat olunmalıdır?" şeklinde konuşur. Almanların pek hoşuna gitmemesine rağmen düşük bir ücret karşılığı erlerin komutanlarına hizmet etmesi uygun bulunur ve sorun aşılır. Ancak Rus Bolşevik propagandasının esirler üzerindeki bozguncu etkisi Akçura'nın hep gündeminde kalmıştır. Akçura, kabul edilen bazı anlaşma maddelerine dayanarak ve Harbiye Nezareti delegesi Hakkı beyin organize ettiği bir heyetle malul ve malul olmayan Türk esirlerin bazılarını Rusya'dan çıkarmayı başarır.
Akçura, Türk esirlerin boş zamanlarında kitap okumaları için başta Kur'an olmak üzere çok sayıda kitap temin etmesine rağmen okumaya fazla merak görmemesinden yakınır. Esirlerin daha çok mektup okuyarak vakit geçirdiklerini tespit eden heyet üyeleri teselli mektupları yazarak ellerinden geldikçe onları psikolojik olarak iyi tutmaya çalışırlar.
Rusya Müslümanları gerek savaşın devam ettiği yıllarda ve gerekse savaştan sonra çeşitli cemiyetler kurarak Türk esirlerine sahip çıkmışlardır. Rusya Müslümanlarının gizli-açık yardımlarda bulunduklarını başka kaynaklarda da görüyoruz .
Rusya'da sakin Müslümanlar, yani Şimal Türkleri, daha Çar idaresi devam ederken bazı mahallerde üseraya muavenet komiteleri kurmuşlardır.
Akçura esirlerimize yardım işiyle meşgul Türk-Tatar müesseselerinin çoğuyla haberleşmiştir. Akçura raporunda bu heyetlerin listesini de vermektedir.
Bu müesseselerin esirlere yaptıkları hizmet hizmetlerden bazıları, erzak dağıtmak etmek, bazen de para yardımı yapmak şeklinde gerçekleşmiştir. Meselâ, Moskova'da 'Türk Esirlerine Yardım Komitesi' bayramlarda üserayı toplayıp yedirmiş, içirmiş ve hediyeler dağıtmıştır . Kazan'da 'Türk Esirlerine Muavenet Cemiyeti' zabitandan olan üseradan bazılarını, karargâhlardan alıp Tüccar evlerine yerleştirmiştir.
Akçura, esirlerin karargâhlardaki hayatını bizzat yerinde görmek ister ve Kostroma ile Vologda'daki esir karargâhını ziyaret eder. Türk askerlerini oraya buraya dağılmış bulur. Bazıları şehirde oda tutmuş, bazıları ise yakındaki Tatar köylerine misafir olmuşlardır.
Osmanlı Hükümeti ile Alman Hükümeti bir anlaşmaya varmış ve Osmanlı Hilâl-i Ahmer ile Alman Salib-i Ahmer'i birlikte çalışarak esirlerin Almanya'ya nakledilmesine karar vermişlerdir. Rus sınırına kadar esirlerimizin sağlık ihtiyaçlarını temin için yerli Müslüman kadınlarından hemşire tahsis edilmiştir.

Akçura, Türk esirleri işiyle uğraşırken savaşın tam ortasında kalır ve Beyaz Rus ordularının Kazan'ı işgalini yaşar. (7 Ağustos 1918). Kendisini Osmanlı vatandaşı ve Hilâl-i Ahmer görevlisi olarak tanıtması herhangi bir takibata uğramasını önler ve hatta işlerini yapmasına izin verilir.
Akçura Simbirsk Müslüman mezarlığını da ziyaret eder. Simbirsk mezarlığında, Cihan Harbinde esir düşen Osmanlılardan ancak dört neferin kabri mevcut ise de 1877-1878 (1293) Harbinde esir olup Simbirsk'de ikamet ettirilen Osmanlılardan 42 zabit ve nefer burada medfundur. Burada yatmakta Osmanlı esirlerinin mezarları zaman geçtikçe unutulma ihtimalleri üzerine Rusya'da sakin Müslüman Türk-Tatarların umur-ı diniye nezaretine resmen müracaat ederek, Cihan Harbinde esir olup Rusya şehir ve köylerinde defnedilmiş olan şehitlerimizin mezarlarının unutulmaması, isimlerinin hayır ile yad olunabilmesi için bu mezarlığa hiç olmasa müşterek bir mezar taşı diktirilmesini talep etmeye karar verdiğini belirtiyor.
Samara'ya ve Ufa'ya da gitmiş ve oralarda çok sayıda savaş sırasında ülkeye dönememiş, çoğu Trabzonlu ve Hemşinli olan çok sayıda tüccar ve esnaf bulur.
Yusuf Akçura'nın raporundan Ufa'da birkaç kadın esirin bulunduğunu, bazılarının ülkeye sevk edildiğini; ancak birinin bir Müslüman köyünde yaşamaya devam ettiğini öğreniyoruz. Akçura, siyasal kargaşanın hüküm sürdüğü ve Ufa'nın bu kargaşanın merkezi olduğu yönünde, Rusya'nın iç siyasal durumu hakkında da genel bilgiler vermektedir.
Görevini en iyi biçimde yapmaya çalışan Akçura'nın işi Kızılordu ve Kolçak orduları arasında hayli zorlaşmıştır. Türk esirleri için de sıkıntılı bir devre başlamıştır. Hâlâ ulaşamadığı ve malûmat edinemediği birçok kampların bulunduğu Sibirya'da, Orta Asya ve Kafkaslardaki kamplarda Türk esirleri vardır. Sibirya'daki Türk esirlere öncelik veren; yerlerini ve sayılarını tespit etmeye çalışan Akçura 12 kampta 1377 Türk esir tespit etmiştir. Sibirya'ya yardım ulaştırmanın yollarını araştıran Akçura, bu yardımları gerçekleştirmek için yeterli nakit olmadığını görünce Ufalı Müslüman Türk-Tatar tüccarlardan makul bir faizle borç ister.
Moskova'ya daha önce getirdiği ve yeni katılanların olduğu esir kafilesinin ülkeye dönüşlerini sağlamaya çalışır ve l Şubat 1919'de Ukrayna'ya gidecek bir trene bindirir.
Bir esir kafilesini daha ülkeye göndermenin iç huzuru ile Moskova'daki Osmanlı Sefareti'ne ve Hilâl-i Ahmer'e giden Akçura; Osmanlı Devleti'nin mütareke yapması üzerine Moskova'daki Osmanlı temsilcisi hiç kimseyi bulamamıştır. Kendisine nasıl davranması gerektiği ile ilgili hiçbir not da bırakılmamıştır. Akçura bundan büyük üzüntü duyar. Türk esirlerine yardım edebilmek için Ufa, Kazan ve Moskova'da borçlanmak zorunda kaldığı gibi vatandaşı olmadığı, açlığın ve anarşinin yaşandığı bir ülkede kendine yetecek parası da yoktur. İstanbul'a dönmeye karar verir ve Almanlara emanet edilen bir miktar Hilâl-i Ahmer sandıklarından çıkan eşyaları satarak, acil ödenmesi gereken borçlarını kapatır ve gerisini kendisine harçlık yapar.
22 Şubatta Helsinki'ye, 1 Mart 1919'da Stockholm'e gelen Akçura, Stockholm ve Kopenhag'da bir süre yapılan işlerin hesapları ile uğraşsa da her fırsatta Rusya'daki esirlere yardım edilmesi için çeşitli başvurular yapar; bunun için hiçbir fırsatı kaçrmaz. Aklının bir köşesinde hep Sibirya'daki Osmanlı esirleri vardır ve edindiği bilgiler arttıkça Amerikan ve İngiliz yetkililere ulaşmanın yollarını arar; Berlin'e geçer. Burada Paris'e giden sulh heyetine müracaat eder, ama bir sonuç çıkmaz. Alman hastanelerinde bulunan ve tedavileri süren az sayıdaki yaralı askeri ziyaret eder ve yardımda bulunur. Almanya'da bulunan Osmanlı sefaret yetkililerinin ilgisizliğinden şikâyet ile derin bir zihni yorgunluk içinde Hamburg'dan hareket eden "Gülcemal" vapuruna biner, birçok esir ve sakat askerle birlikte İstanbul'a döner.(23 Ağustos 1919).
Akçura, üstlendiği görevde başarısı öncelikli olarak orada bulunan Türk esirler için "devletlerinin kendilerini unutmadığı" moralini vermesidir. Başarısız olduğu noktaları ise daha çok bu konulardaki tecrübesizliğine bağlar.
Sonuç
Savaşların tüm tahripkârlığının yanında savaş sonrasına acılar bıraktığı, bu acıların ne gibi sonuçlar doğurduğu, esirlerimizin bulundukları bölgelerdeki sayıları, durumları, hayata tutunma çabaları, Rusya Müslümanlarının esirlerimize yaptıkları yardımlar ve sırf bu işle ilgilenmek üzere kurdukları cemiyetlerin varlığını bu rapor sayesinde görme fırsatı bulduk.
Bu Rapora göre Akçura, bize tüm imkânsızlıklara ve engellere rağmen büyük işler yapılabileceğini gösterir. Bu Rapor Türk insanının esarette ve duyulan ilgisizlikte bile yaşama azminin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha göstermiştir, bizlere.

Kaynakça:
-Burak, Durdu Mehmet, Kastamonu Milletvekili Halit Bey'in Rusya ve Diğer Ülkelerde Kalan Türk Esirleri ile ilgili Önergesi ve Bakanlıklardan gelen cevaplar, Kastamonu Eğitim Dergisi, Cilt: 14 No:1, Mart 2006.
-Güven, Esin, I. Dünya Savaşı'nda Rusya'daki Türk Esirleri ve Rusya Türkleri, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enst., (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 1996.
-Kurat, Akdes, Nimet, Türkiye ve Rusya, Ankara, 1990.
-Osmanlı Belgelerinde Kazan, Yay. Haz., Kemal Gurulkan vd., Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay., Ankara 2006.
-Özel, Ahmet; "Esir" Maddesi, TDV İslâm Ansiklopedisi(DİA), İstanbul, 1995, C.XI., s.382.
Rusya Üsera Murahhası Yusuf Akçura Beğin Raporu, Dersaadet: Matbaa-yı Orhaniye, 1335(1919), Millî Kütüphane (Ankara), EHT karteksi, numara: (1968 A 1524).

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALEP'TE BULUNAN HAREMEYN EVKÂFI VE SURRE