ARNAVUT ULUSÇULUĞU SÜRECİNDE ANADİLDE EĞİTİM SORUNU OSMANLI DEVLETİ’NİN KONUYA YAKLAŞIMI*
Kemal Gurulkan**
GİRİŞ
Karadağ ve Sırbistan’ın 2 Temmuz 1876 tarihinde Osmanlı Devleti’ne savaş ilân etmeleri üzerine Rusya’da seferberlik ilân eder ve 24 Nisan 1877 günü savaşa katılır. Savaş, Osmanlıların İstanbul önlerinde mağlubiyeti ve 3 Mart 1878’de başlayan Ayastefanos barış müzakerelerinin başlaması ile son bulur. Ayastefanos Antlaşması’na göre Sırbistan Karadağ ve Romanya’nın bağımsızlıkları kabul edilmiştir. Bulgaristan ise vergi mükellefiyeti olan otonom bir prenslik haline gelir.
Ayastefanos Antlaşması, İngiltere ile Avusturya-Macaristan’ın şiddetli muhalefeti ile karşılaşır. Özellikle Rus himayesinde büyük bir Bulgaristan devletine hiçbir şekilde izin vermiyorlardı. Bunun üzerine 13 Haziran günü Bismark’ın başkanlığında Berlin’de bir kongre toplanır ve Ayastefanos Antlaşması ile kararlaştırılan sınırlar büyük çapta yeniden değiştirilir .
Berlin Kongresi (1878) sonrasında Balkanlar’da yaratılan yeni durum büyük ölçüde kongrede etkin olan Bismark’ın milliyetler prensibine uygunluk göstermekte idi. Bu prensibe uygun olarak doğu Rumeli, Makedonya ve Arnavutluk dışındaki Osmanlı Balkan toprakları, çizilen yeni sınırlar dâhilinde kurulan bağımsız devletler olarak Osmanlı İmparatorluğu’ndan koparılmışlardır. Makedonya ve Doğu Rumeli gibi farklı etnik, dinsel ve kültürel grupların iç içe yaşadığı bölgeler Osmanlı İmparatorluğu’na bırakılarak bu bölgeler üzerindeki olası çatışmalar engellenerek mevcut güç dengesi korunmaya çalışılmıştır.
Arnavutluk bölgesine gelince, çoğunluğu Müslüman olan Arnavutlarla yerleşik bu bölge Osmanlı İmparatorluğunun doğal sınırları içinde kabul edilerek herhangi bir işleme tabi tutulmamıştır. Yani Arnavut milleti Berlin Kongresi’ni oluşturulan batılı devlet murahhasları ve özellikle Bismark’ın ağzından, Arnavut diye bir ulusun olmadığı açıklanarak Arnavut ulusunun varlığı reddedilmiştir .
Prizren Birliği
Berlin Kongresi kararları arasında bulunan Arnavutluk’un bazı bölgelerinin Karadağ, Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan’a verilmekte olduğunu gören Arnavut aydın ve yurtseverler, İstanbul’da bir araya gelerek Arnavutluk Milletinin Haklarını Müdafaa Cemiyeti’ni kurdular. Fraşarlı Abdül ve Sami kardeşler, İşkodralı Vasa Paşa, Lezkovikli Jana Vireto gibi diğer Arnavut aydınlar Kuzey Arnavutluk’un merkezi sayılan Prizren’de ulusal bir kongre toplanmasına karar vermişlerdir. Bu arada Arnavut halkı arasında da Berlin Antlaşmasına karşı tepkiler oluşmaya başlamıştır. İşkodra Müslüman Arnavutları, diğer Müslümanları da harekete geçirerek antlaşma gereği, Bulgaristan’ın, Prizren, Prata Dibra, Ohrida ve hatta Manastır’a girmesi konusunda Rusya ile Osmanlı devletleri karar birliğine varırlarsa, bölgedeki Bulgar erkek nüfusunun öldürüleceği kararını almışlardır .
Ulusal Kongre, Berlin Kongresi’nin toplanmasından üç gün sonra 10 Haziran 1878 tarihinde Prizren’de açılmıştır . 15 Haziran Prizren ittifakı için, önemli bir gün oldu. O gün Arnavut murahhaslar, Sırplar, Karadağlılar, Ruslar ve Bulgarlar tarafından Arnavutluk Ülkesine bir tecavüz meydana geldiği takdirde, Prizren ittifakının bunlara karşı harp edeceğini Babıâli’ye bildirdiler ve Arnavutluk’un bütünlüğü hususunda Osmanlı Hükümetinin yardımını istediler.
Prizren ittifakı’nın kararlarında bildirildiğine göre dört Arnavut vilayeti, ileride bir tek vilayet halinde ve müşterek merkezden, Arnavutça bilen bir vali ve memurlar marifeti ile idare olunacak, mekteplerde Arnavut dili öğretilecekti . Bu kararları imzalayan 43 kişinin 38’i Müslüman’dı. Cemiyet, Yanya, İşkodra, Manastır ve Kosova vilayetlerini elinde tutabilmek için önceleri Osmanlı merkezî idaresinin desteği ile dağlılara ve Yunanlılara karşı mücadele etti.
Berlin Kongresi kararları hakkında Babıâli ile temasa geçmek üzere 3 Ağustos 1878’de Prizren İttifakı murahhaslarından birini İstanbul’a gönderdi. Abdül Bey 1878’de Fraşer’de Güney Arnavutluk’a ait kararları meydana getirdi . Bu ittifakının oluşumu o sırada Osmanlı Devleti’ne faydalı görünüyordu. Fakat ittifakın 1881’de otonom bir Arnavutluk fikrini geliştirmeye çalışması ileriki tarihlerde II. Abdülhamit’i oldukça rahatsız edecek ve Babıâli tarafından gönderilen Derviş Paşa komutasındaki 20000 kişilik bir ordu tarafından dağıtılacaktır.
Arnavutlarda Ulus Bilincinin Doğuşu
Balkan ulusları içinde, ulusçuluk bilincinin Arnavutlarda daha geç uyandığı buna karşılık Osmanlı içindeki Müslüman etnik unsurları içinde modern ulus-devlet sürecine ilk giren ulus olduğu görülmektedir. Osmanlı’daki Müslüman etnik unsuru içinde ulus bilincinin Arnavutlarda uyanmasının en önemi nedeni dış tehlikelere doğrudan maruz kalması ve Avrupa ile daha sıkı ilişki kurma imkânına sahip olmasıdır . Ayrıca İtalya ve Avusturya gibi ülkelerin Arnavut ulusçu hareketini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak amacıyla desteklemektedir .
Osmanlı Devleti’nde yetkililerin geliştirdiği etnik ve dile bağlı kategoriler, klasik millet düzeninin dağılmasından sonra ortaya çıkmış olan imanın ikrarına dayanan ayrımlara sıkı sıkıya bağlıydı. Osmanlı Devleti nihai olarak dağılıncaya dek resmi düzeyde de olsa bir Müslüman devlet olarak kalmaya çalıştı. Dağılma süreci ise paradoksal olarak etnik ve dilsel kökene dayanan milliyetçiliğin Müslüman tebea arasında yükselmesiyle birlikte hız kazandı . Arnavutlar, Osmanlı Devleti’nin millet sistemi ile en iyi bütünleşmiş etnik unsurlardan biriyken 19. yüzyılın sonlarına doğru bu durum değişmeye başlamıştır. Arnavutlar dil ve din olarak homojen bir yapıya sahip değillerdi. Avrupa Müslüman Arnavutları Türk olarak görmekte, Osmanlı yönetimi de Müslüman Arnavutları İslam ümmetinin bir parçası olarak benimsemekteydi. Hıristiyan Arnavutları da Katolik ve Ortodox olarak değerlendirmekte idi. Ortodox Arnavutlar Rum, Katolik Arnavutlar ise Latin sayılıyordu. Bu durum Arnavutların bölünmesine ve birbirinden yabancılaşmasına sebep oluyordu. Böylece bütünlüğü bozulmuş, farklı kültür ve amaçlarla yetişen genç kuşakların birbirine yabancılaşması Arnavut ulusal kimliğinin yaratılması hususunda Arnavut aydınlarını harekete geçirmiştir .
· Arnavut ulusçuluğunun doğuşunda etkili olan başlıca faktörler ise şunlardır:
· Osmanlı millet sisteminin Arnavut kimliğini yok sayması,
· Avrupalı güçlerin Balkanlardaki çıkar çatışmaları,
· Balkanlardaki etnik unsurların kendi ulus devletlerini kurmalarından sonra Arnavutların yaşadığı bölgeler aleyhinde yayılma çabaları,
· Yurt dışında bulunan Arnavut zengin ve aydınları ile yabancı araştırmacıların Arnavut dili, tarihi v.b. konulardaki çalışmaları
· İtalya ile ticaretin gelişmesi sonucunda Arnavutluk’ta yeni bir Arnavut sınıfın doğması, bunlar arasında yetişen aydın zümrenin kültürel ve siyasi faaliyetlere girmesi,
· Abdülhamid’in baskıcı yönetimi ve Berlin Antlaşması’nda hukuksuz bir şekilde Arnavutların meskûn olduğu toprakların Balkan devletlerine terk edilmesini kabul etmesi,
· Bektaşiliğin liberal niteliği.

Arnavut ulusal hareketlerinin artması, Osmanlı İmparatorluğu dışında -daha sonra içinde de- Jön Türk hareketinin gelişmesiyle aynı zamanda olmuştur. Siyasi hedeflerinin gelişmesi yolunda Arnavut hareketi ile Jön Türk hareketinin yolları elbette ki, bir noktada buluşacaktı. Bu bakımdan her iki hareket gelişmelerinin temel sebeplerinden biri olan II. Abdülhamid’in baskıcı yönetimini devirme konusunda daha sonraki yıllarda birlikte çalışma azmini göstereceklerdir .

Arnavutların Yaşadığı Bölgelerde Eğitimin Genel Durumu

Arnavutluk ve Arnavutlar, Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki en önemli dayanağı, gücü hatta bazı Osmanlı devlet adamlarına göre Osmanlı tacının en kıymetli pırlantası ve kalesi olarak görülmekte , ve devletin yıllarca ihmal ettiği bu bölgeyi elde tutulabilmesi için imar ve eğitim faaliyetlerine ağırlık vermesi gerektiği belirtilmektedir .
14 Teşrinisani 1325/ 27 Kasım 1909 tarihinde Maarif Nezareti’ne sunulan bir yazıda Kosova vilayetinde maarifin İslamlar adına çok kötü durumda olduğu, gayrimüslim tebeanın kendileri ile aynı mezhepte olan yabancı devletlerin yardımları ile Müslümanlara göre ileri seviyede olduğu belirtiliyor. Devr-i sâbıkda bu bölgenin maarif adına çok ihmal edildiği vurgulanan belgede sekiz-on haneli gayrimüslim köylerinde mektepler ve muallimler varken, seksen-yüz haneli Müslüman Arnavut köylerinde okul olmadığı ve bu nedenle derhal Kosova Vilayeti’nin eğitim tahsisatının artırılarak okullar açılması isteniyordu. Gayrimüslim tebeanın çok gerisinde kalmış olan Müslüman Arnavutların tenvir edilerek cehaletten kurtarılması istenmektedir. Bu güne kadar gayret-i diniye ile hareket etmiş bu insanların gerekli önlemler alınmazsa gayret-i kavmiye yolunda çalışacakları dile getiriliyor .
8 Nisan 1902 tarihli bir belgede, Yanya ve İşkodra Maarif Müfettişliğine tayin olunan Abdüllatif Beyin bölgede edindiği izlenim ve sunduğu çözüm önerileri ise şöyledir:
Arnavutların Türkçeye vâkıf olmadıklarından Cami ve kabirlerine dahi Rumca yazı yazdıkları, devlete olan bağlılıkları güçlü olan Arnavutlar cehaletlerinden dolayı ileride istenmeyen hadiselere sebep olacaklardır. Ayrıca İtalya, Avusturya ve Karadağ’ın bölge üzerinde emelleri olduğundan en kısa sürede bu bölgede okullar açılması elzemdir. Açılacak bu okullardan kısa sürede sonuç alınamayacağı için Arnavut çocuklarından bazılarının, Aşiret Mekteplerinde tesis edilecek şubelerde muallim olarak yetiştirilmeleri ve tayin edilmeleri , camilerde görev yapmak üzere Arnavutça ve Rumcaya aşina müderrisler tayini ve yeni medrese inşasının bölgede yapılacak olan diğer ıslahatlara sağlayacağı katkı vurgulanmaktadır.
Sultan II. Abdülhamid’in Maarif Nazırı Ahmed Zühdü Paşa’nın yabancı okullarla ilgili hazırlamış olduğu 1311. Z. 29/ 3 Temmuz 1894 tarihli raporda ülkenin başka bölgeleri ile birlikte Selânik, Manastır, Kosova ve Yanya bölgelerinde her azınlık grubunun yakın menfaat ilişkileri olan yabancı devletlerin iğfalâtlarını dile getiriyor. Ülke genelinde sayıları tespit edilebilen beş bin yabancı okula karşılık bizim okul sayımızın çok yetersiz olduğunu belirtiyor.
Maarif Nazırı Ahmed Zühdü Paşa raporunda zikrettiği önemli diğer bir hususta ise; Yanya Vilayetinde Yunanistan’ın Silkos cemiyet-i fesadiyesi hayli zamandan beri Arnavudları Yunanlaştırmak fikriyle aslen Rum olmayan, mezheb olarak Ortodox olan Arnavud çocukları için okullar açmak, fikirlerine uygun muallimler getirtmek, Rumca tedrisi talim ile Arnavut çocuklarına anadillerini unutturup Rumlaştırmak emeline düşüyorlar demektedir.
Ahmed Zühtü Paşanın raporuna ek olarak vermiş olduğu yabancı okullar listesinde ise Arnavutların meskûn oldukları mahallere göre yabancı okullar şöyle gösterilmektedir :

Vilayetin ismi Rum Ermeni Bulgar Ulah Katolik Musevi Protestan Yekûn Ruhsatlı Ruhsatsız
Kosova ve Üsküp 7 86 1 1 95 9 5
Priştine 11 9 2 1 23 18 5
Prizren 28 14 42 38 4
Taşlıca 9 9 8 1
Yenipazar 11 12 12
İpek 3 1 3 3
Manastır 75 132 2* 209 209
Görice 33 1 1 35 35
Serfice 127 11 138 136 2
Yanya 305 1 8 1 315 277 38
Preveze 144 144 144
Ergiri 106 106 105 1
Berat 40 40 40
Selanik 172 98 1 6 4 133 133
Drama 31 4 1 36 34 2
Toplam 1102 1 355 11 9 5 5 1340 1192 58
Özellikle Arnavutların yaşamış olduğu bölgelerde Rum okullarının sayısının çok fazla olması dikkat çekicidir. Bu durum Arnavutları, Helenleştirme çabaları noktasında faaliyetleri daha iyi anlamamıza yardımcı olmaktadır. Yanya ve İşkodra Maarif Müfettişi Abdülhalim beyin izlenimlerinin doğruluğunu ve bölgedeki Arnavutların Rumların ve Rumcanın tesirinde neden kaldıklarını açıklamaktadır. Buna karşılık bölgede acil olarak okullar açılması taleplerinin devam etmesi , devletin gereken önlemleri alma konusunda yeterince çabuk davranmadığını, yabancı devletlerin faaliyetlerini artırmaları ise Müslüman Arnavutların nasıl bir tehlike altında olduklarını göstermektedir. 18 Kânunuevvel 1314/30 Aralık 1898 tarihli Kosova Vilayetinden saraya yazılan bir tahriratda “Öteden beri devlete bağlı olan Arnavutların zihinlerinin karıştırılmasını önlemek için bu bölgelere gereken tahsisatın ayrılarak Priştine, Prizren ve İpek’te yatılı ve gündüzlü askeri mektepler ile nahiye ve köylerde sıbyan mekteplerinin açılması gerektiği çünkü, Bulgarların Makedonya’daki emelleri için çalışan metropolitin Rusya Sefareti ya da direk Rus hükümeti aracılığı ile taleplerinin arkasında olduğu” bildirilmektedir .
Arnavut Aydınlarının Yayın Faaliyetleri
Arnavut kabilelerinin tek bir etnik toplum olarak adlandırılabilmesinde rol oynayan en önemli faktör, kullanmış oldukları ortak dildir. Bu nedenle, Arnavutçayı Kuzey ve Güney bölgelerinde küçük bir diyalekt farkına rağmen Arnavutların “millî” dili olarak kabul edebiliriz. Nitekim Arnavutların bu tek ortak yanları –ki Arnavutlukta iki din ve dört mezhep olduğunu belirtmiştik. İslamiyet: Sünnî ve Bektaşîler, Hıristiyanlık: Katolik ve Ortodox- 19. yüzyıldaki meydana gelen bir dizi Arnavut ayaklanmalara ulusal bir içerik kazandıran tek faktör olmuştur .
Arnavutça, XIV. yüzyılın ikinci yarısına kadar, Arnavutlar arasında yalnızca bir konuşma dili olma özelliğini korumuş, ancak bu tarihten sonra yazı dili aşamasına gelebilmiştir. En eski yazılı metin örnekleri XIV. Yüzyılda Yunan, XV. Yüzyılda Latin harfleri ile yazılmış dini metinlerdir. XVIII. Yüzyıldan sonra Müslüman Arnavutlar da Arap alfabesi kullanarak yazılar yazmışlardır .
Arnavut Aydınları, 30 Eylül 1879 tarihinde Sultan II. Abdülhamid’in izniyle İstanbul’da kültürel amaçlı olarak Cemiyet-i İlmiye-i Arnavudiye adında bir cemiyet kurmuşlardır. Kurucuları, ulusal dil, ulusal yazı bilincine erişmiş kimselerdi. Kurucuların en genci olan Şemseddin Sami Fraşheri başkanlığında çalışmalarına başlayan cemiyet, Arnavut toplumunun ayrı bir ulus olarak tarih sahnesinde rol alabilmesi, uygarlığa katılabilmesi için ulusal bir dilin, ulusal bir yazının varlığına inanıyorlardı . Bu cemiyetin amacı, eğitime ait ve yararlanılabilecek şekilde Arnavutça telif ve tercüme olunacak eserleri basmak ve Arnavutlar arasında yaymaktı.
Arnavut Aydınlarının Yurt Dışı Faaliyetleri
Cemiyetin kurulmasından sonra Arnavut aydınlarının faaliyetleri artmış ve bir düzene girmiştir. Bu cemiyet, Arnavutluk’taki şubelerinin yanı sıra Arnavutların yoğun olarak yaşadıkları İtalya, Romanya, Yunanistan, Bulgaristan, Mısır ve Amerika gibi merkezlerin yanında Brüksel, Paris ve Londra gibi Avrupa şehirlerinde basın-yayın ortamlarının oluşmasını sağlamışlardır. Fakat II. Abdülhamid’in baskıcı rejimi nedeniyle rahat bir çalışma ortamı bulamayan Arnavut aydınları, yurt dışında çeşitli cemiyet ve komiteler vasıtası ile faaliyetlerine devam etmişlerdir.
Osmanlı arşiv belgelerine Hariciyenin yazışmaları ile giren bu cemiyetlerin yurt dışındaki faaliyetlerinin takibi ve basmış oldukları; kitap, lügât, elifbâ , gazete ve risaleleri Arnavutlara ulaştırma çabaları ile girmişlerdir . Özellikle Romanya’daki cemiyet ve komitelerin faaliyetlerinin yoğunluğu dikkati çekmekte ve rahat çalışmaları için bulundukları ülkelerin siyasal desteklerini de sağlamış bulunmaktaydılar
Osmanlı Devleti yurtdışındaki faaliyetlerden, özellikle de Arnavutların yaşadığı vilayetlere sınır olan ve bu bölgede emelleri bulunan İtalya, Avusturya, Romanya, Bulgaristan, Karadağ ve Yunanistan’ın faaliyetlerinden rahatsızlık duymakta idi. Bunun örneğini İrade Dahiliye fonundan bir belgede görmekteyiz. “Romanya’nın Fransız harfleri ile Arnavutça bir gazete çıkartıp bunu yayması üzerine yapılan teşebbüse, basın hürriyetinden bahsedilerek cevap verilmesinin tatmin edici bulunmadığı, bir ülkenin sınır komşusu olan bir ülke için giriştiği bu tür hareketlerin açıktan düşmanlık olduğunun anlaşıldığı. İtalya, Avusturya ve İngiltere’nin de bölge üzerinde emellerinin bulunduğu, yeni girişimlerle bu tür hadiselerin önünün alınması gerektiğini ifade eden Sultanın konu ile ilgili rahatsızlığı çok net görülmektedir .
Yurtdışından yürütülen faaliyetlerin en önemlilerinden birisi de Arnavutça gazeteler yayınlanması ve bunun dağıtımı yoluyla Arnavutların bilinçlendirilmesi idi. Osmanlı yönetimi bunları dikkatle takip etmiş, kimini muzır bularak yurda girişini yasaklamış kimini de zararlı unsurlar içeriyor olmasına rağmen Makedonya’daki emelleri nedeni ile Yunanistan’a karşı yayınlarından dolayı ehven-i şer olarak görmüş ve izin vermiştir .
Arnavutça Eğitim Veren Okul Talepleri
Osmanlı Devleti’nde toplumsal yapı millet sistemine göre, azınlıklar (gayrımüslimler) ve Müslümanlar olarak ikiye ayrılıyordu. Azınlıklar kendi dillerinde eğitim hakkına sahip iken Müslümanlar sadece Arap harfli Osmanlıca dilinde eğitim alabiliyorlardı. Arnavutça, din bakımından Müslüman, Katolik ve Ortodox şeklinde bölünmüş olan Arnavutları birleştirici bir unsur olabileceğinden, Osmanlılar bu dilin eğitim dili olarak kullanılmasını mümkün olduğu kadar engellemeye çalışmışlardır .
Çevrimyazı olarak aktaracağımız belge grubu Osmanlı Devleti’nin konuya yaklaşımını net bir şekilde yansıtmaktadır. Bu bakımdan bu tür talepler sürekli olarak reddedilmiş ve tâlipleri takip edilmiştir. Belgedeki talepler Abdülhamid’e iletildiğinde Arnavutça eğitime şiddetle karşı çıkmış ve iradesi doğrultusunda Meclis-i Vükelânın bir karar almasını istemiştir.

Yıldız Saray-ı Hümâyunu
Baş Kitâbet Dâiresi
3285

Arnavutluk'da mekteblerin küşâdıyla Arnavutca tedrisât icrası hakkında İtalya'dan bir istid‘anâme gelmiş olup bu istid‘a bir iki şahs-ı ma‘lûm netice-i mel‘aneti ise de Devlet-i aliyenin lisânı Lisân-ı Osmânî olduğu cihetle Arnavut lisânıyla tedrisât icrâ edilecek mektebler küşâdı asla caiz olamayacağından Meclis-i Mahsûs-ı Vükelâca ana göre karar ittihazıyla bunun önü alınması şeref sudur buyurulan irâde-i seniye-i cenâb-ı hilâfetpenâhi icâb-ı âlisinden ol bâbda emr u fermân hazret-i veliyyü'l-emrindir.
Fî 26 Rebiülevvel sene [1]315 ve fî 14 Mayıs [1]313
Serkâtib-i Hazret-i Şehriyâri
Tahsin
*
Bâb-ı Ali Daire-i Sadaret
Âmedi-i Divân-ı Hümâyunu
482

Arnavutluk'da mektebler küşâdıyla Arnavutca tedrisât icrâsı hakkında İtalya'dan bir istidânâme gelmiş ise de Devlet-i Aliye'nin lisânı Lisân-ı Osmânî olduğu vechile Arnavut lisanıyla tedrîsât icrâ eyleyecek mektepler küşâdı asla caiz olamayacağından ona göre karar ittihazıyla bunun önü alınması şeref sudûr olan irâde-i seniye-i hazret-i hilâfetpenâhi iktizâ-yı âlisinden bulunduğunu mübelliğ 26 Ra. Sene 1315 tarihli tezkire-i hususiye-i atûfîleri alındı. Arnavutluğu teşkil eden dört vilâyâtın Arnavut lisanının lisanı milli olarak tanınması ve kilise ve mekteplerin Bulgar ve Sırp mektep ve kiliseleri gibi resmen tasdik ve himaye olunması ricasını hâvi Arnavut Cemiyet-i Milliyesi Reisi İtalya Devleti tebeasından Mösyö Enseloraçiyo tarafından Roma Sefâret-i Seniyesi’ne itâ olunup sûret-i tercümesi Hariciye Nezaret-i Celilesi’nden 16 Rebiü’l-evvel sene [1]315 tarihli tezkire ile irsal kılınmış olan istidanâme meclis-i mezkûrece bir takım niyât-ı fâside ile hükümet-i seniyenin kuvve-i nüfûziyesine karşı ahâli-i meskûneyi iğfâle ve Arnavutlukca huzur ve emniyet ve asâyişi ihlâle tasaddî ve teşebbüs edilmesi melhûz olduğundan ve memâlik-i ecnebiyeden ilkâ olunacak her türlü iğfâlât ve tesvilâtın te’sirâtını müdafa‘a ve Arnavutların hükümet-i seniyyeye olan tabi‘iyet ve sadakat ve irtibatlarını bir kat daha te’yid ve takviye edecek esbâba tevessül edilmesi taht-ı elzeminde bulunduğundan her türlü tedâbir-i ıslâhiyenin ittihâzı ve Arnavutlukca izâle-i cehl içün lazım gelen mahallerde Lisân-ı Osmanî ta‘lim edilmek üzre mekteb te’sis ve küşâdı ve haklarında muâmele-i âdilâne gösterilmesi sûretiyle Arnavutlar hükûmet-i seniyyeye ısındırılarak tesvilât-ı vâkı‘ânın önü alınması ve gayret-i müdîrâne ve mutabassıtâne hareket olunması ve bu istid‘âya ait ma‘lûmâtın intişârı muzır olmasıyla bu bâbda icrâ olunacak mesâyânın dâi-i mahzûr olacak sûretde işâ‘a olunmasına i‘tinâ kılınması zımnında İşkodra ve Yanya ve Manastır ve Kosova vilayetlerine sûret-i mahremânede teblîgat ifâ ve sâlifü’z-zikr cemiyete mensub olanlara mümaşât olunmakla berâber bunların makâsıd ve teşebbüsâtının ehemmiyetsizliğine mebnî haklarında vesâit-i lâzıme ile tahkikât icrâ olunacak ma‘lûmâtın inbâsı hususunun sefâret-i müşârü’n-ileyhâya iş‘ârının dahi nezâret-i müşârü’n-ileyhâya sûret-i mahremânede tebliği tezekkür ve tensîb edilmiş ve ol vechile icâbı icrâ kılınmış olmağla hâkipâ-yı hümâyun-ı hazret-i hilâfetpenâhi’ye arzı mütemennâdır efendim.
Fî 7 Rebiülâhir sene [1]315 ve fî 24 Ağustos [1]313/[5 Eylül 1899]

Sadr-ı a‘zâm
Görüldüğü gibi Osmanlı yönetimi konuya kendi açısından çözüm üretirken üzerinde en çok durduğu husus Osmanlı Devleti’nin dilinin Lisân-ı Osmanî olduğudur. Devletin gücünü iyice yitirmiş olduğu bir dönemde, kendi millet sistemi içinde en temel unsurlardan biri olan Arnavutların bu şekilde bir taleple gelmeye başlaması, hep bir iğfâlin sonucu ortaya çıkan fikirler olarak algılanmaktadır . İşte bundandır ki; özellikle Sultan Abdülhamit yönetimi çok sıkı bir şekilde takip edilmesi gereken ve dış kaynaklı olarak kabul edilen bu iğfâlât, ifsâdât durumu karşısında Arnavut tebeasının sadakat ve irtibatlarını sıkıyönetim tarzı bir idare ile sağlamaya başlamıştır .
Arnavut okullarının açılmasının önündeki Abdülhamid önderliğindeki Osmanlı yönetimi değildi. Bu okullara karşı dini otoriteler tarafından gösterilen muhalefetin devam etmesi dolayısıyla zorluklar devam etmiştir. Ortodox Arnavutların bu yeni okullara gitmesine karşı çıkan Rum Ortodox Kilisesi , muhalefetini sadece sözlü yapmakla yetinmemiş, bu yeni okullara giden Arnavut çocukları da aforoz etmişti .
Osmanlı Devleti’nin kendi sınırları içinde yabancı devletlerin faaliyetlerinden rahatsız olduğu kadar, Arnavutluk toprakları üzerindeki rekâbetleri sebebiyle İtalya ile Avusturya’da birbirlerinin faaliyetlerinden rahatsız olmaktaydılar. Arnavutluk mebuslarının İtalya’da gördükleri yakın ilgiden telaşlanan ve rekâbette geri planda kalmak istemeyen Avusturya Arnavutluk şehirlerinde bulunan okullarda kullanılmak üzere tahsisat ayırdıkları, bununla Hersek’ten sonra Selanik’i de işgal etmek istedikleriyle ilgili Hariciye Nezareti raporları Osmanlı Devleti’nin inisiyatifi kaybetmemek için mücadele ettiğini göstermektedir .
Arnavutça eğitim ve okullar açılması hususunda Osmanlı yönetiminin bütün engellemelerine rağmen Naim Frasheri 1886 yılında Korça’da Arnavutça eğitim yapacak ilkokul açmak üzere hükümetten izin almayı başarmıştır. Şemseddin Sami ve diğer Arnavut aydınları tarafından hazırlanan, Arnavut okullarında okutulacak ilk ders kitapları Bükreş’teki yayınevinde basılmıştır. Bunun ardından da 1891 yılında da Gerasim Kriazi’nin idaresinde olmak üzere Korça’da ilk Arnavut kız okulu açılmıştır.
Sultan II. Abdülhamid’in istibdad idaresi altında rahat faaliyet yapamayacaklarını anlayınca faaliyetlerini yurtdışına kaydıran Arnavut cemiyet ve komiteleri burada Jön Türklerle temasa geçmişler ve onlarla gaye birliği yapmaya karar vermişlerdir. Arnavutların Meşrutiyeti desteklemelerinin en önemli nedenlerinden birisi, Kanun-ı Esasi’nin yerel dilde eğitime serbestlik tanıyan hükmü sayesinde Arnavutça eğitimin özgürce yapılabilmesini sağlamaktı .
II. Meşrutiyet Dönemi’nde Arnavutça Eğitim ve Sorunları
II. Meşrutiyet döneminde eğitimde ulusal dil kullanma sorunu bir tartışma olarak başlamıştır. Cemaat ve yabancı okullar dışında Müslüman cemaatinden olan Araplar, Arnavutlar ve Çerkezler de kendi dillerinde eğitim isteklerinde bulunmaya başladılar. İttihat Terakki Fırkasının programında da mahalli dilde eğitim yapılmasının serbest olacağı ile ilgili bir madde vardı. Meşrûtiyetin ilânından sonra öncelikli olarak ortaya çıkan sorun Arnavutça eğitimin alfabesinin ne olacağı idi.
Manastır Kongresi (14-22 Kasım 1908): Manastır’da düzenlenen kongre bu sorunu halletmek üzere toplanmış, alfabe sorununun çözümü için on bir kişilik bir komisyon kurulmuştur. Bu komisyon 4 ayrı alfabe arasından seçim yapmak üzere çalışmalara başlamıştır. Bu dört alfabe; Agimi, Bashkimi, İstanbul ve K. Kristoforridhi’nin alfabeleriydi .Güney Arnavutluk’takiler Şemseddin Sami’nin İstanbul alfabesini desteklerken, kuzeydekiler ise Bashkimi’sini destekliyordu. Sonuçta iki alfabenin kabulüne karar verildi. Arnavut alfabesinin çözümü için toplanan Manastır Kongresi Arnavut ulusal birliği açısından çok önemli bir aşamadır.
Manastır Kongresi sırasında Arnavut aydınları ile Jön Türklerle ilişkiler konusunda görüş ayrılığı meydana gelmiştir. Jön Türk taraftarları ise Ohri, Debre ve Elbasan’da yeni Arnavut kulüpleri açma gayretine girmiş ve Arap alfabesinin kullanımı konusunda propaganda yapmaya başlamışlardır. Özellikle Kosova Müslümanlarının dinsel bağlılıklarının daha yoğun olması nedeni ile bu bölgede Arap alfabesi ön plandaydı.
Debre Kongresi (23-28 Temmuz 1909): Bu kongrenin toplanış amaçlarından birisi ve belki de en önemlisi Jön Türklerin Arnavut delegelerine Arap alfabesini kabul ettirerek Manastır’daki kongreyi etkisiz hale getirmekti. Meşrutiyetin birinci yıl dönümünde aynı zamanda Osmanlıların birliğini vurgulamayı amaçlıyordu. Bu kongreye İttihatçı hükümet destek vermiştir. Hatta hükümet Arnavutların sempatisini kazanmak için ilkokullarda Arnavutça derslerine izin vermiştir . Debre Kongresini çok kolay şartlarda ve istedikleri sonuçları alarak sonuçlandıracaklarını düşünen Jön Türkler yanılmışlar ve Arnavut delegelerin direnişi ile karşılaşılmıştır. Delegelere imzalatılmak istenen program uzun tartışmalardan sonra Arnavud delegelerin Arnavutluk’da byındırlık işlerinden askerlik düzenlemesine, vergilere kadar birçok isteğinin kongrenin teklifi olarak çıkmasını engelleyememiştir. Her şeyin ötesinde alfabe konusunda da istedikleri sonucu elde edememişler ve alfabe meselesi ihtiyara bırakılmıştır. Bu noktadan sonra alfabe konusundaki fikirler daha serbest bir şekilde dile getirilmeye başlanmıştır. Arnavut istiklali fikrinde olanları bir kat daha gayrete getirdiği görülmüştür.
Sonuçta debre kongresinde hem Jön Türklerin talep etmiş oldukları maddeler ve hem de Arnavut delegelerin istekleri maddeler haline getirilmiş, özellikle Osmanlılık fikri etrafında birlik olunması ile ilgili kararların kongreden çıkarılması hükümetin sıkıntılarını hafifletmiştir.
Arnavut delegelerin ileri sürdüğü ve Mevad-ı taliye-i ihtiyaciye adıyla sıralanan isteklerin üçüncü maddesinde; “….Maarif hususunda en geri kalan Arnavutluk havalisinde sürat-i mümkine ile ibtidâî, rüşdî, sanayî, zirâî ve idâdi mekteplerinin küşâdı ve mekâtib-i resmiyede olduğu gibi elsine-i mahalliyenin yani Arnavutçanın tahsili ve tarz-ı tedrisinin ihtiyâri ve serbest olması ve işbu mekâtip için tahsisât-ı lâzıme itası talep olunur.” şeklinde bir karar çıkmıştır.
Bu durum Osmanlı Arşiv belgelerine ve meşihat’a da yansıyan ve basında uzun tartışmalara yol açan Arnavutçanın Latin harfleriyle mi yoksa Arap hurufâtı ile mi yapılacağı tartışmalarını körüklemiştir .
Hükümet bu safhada alfabe konusu ile yapılan müracaatlarda tarafsız kalmış, memurların da bu konuda tarafsızlığı muhafaza etmeleri istenmiştir . Arnavutluk’taki okullarda okutulacak ders kitaplarının basımı için ayrı ayrı talep edilen hem Latin ve hem de Arap alfabesi kalıplarına olumlu cevap vermiştir. Fakat hükümetin tarafsız tavrı tartışmaların alevini söndürmemiş merkeze her iki fikrin taraftarlarından şikayet telgrafları yağmıştır. O kadar ki başka bir suç isnadıyla Divân-ı Harbe sevkedilen Ergirili Eczacı Besim Beyin sırf Latin alfabesine taraftarlığından tutuklandığı iddia edilmiştir.
Basında çıkan tartışmalar, konuyu daha da içinden çıkılmaz hale getirilmiş, Latin taraftarlığı yabancı devletlerin iğfâli sonucu olduğu kanaati ve sonuç itibariyle önce kültürden sonra da Osmanlılıktan kopulacağı düşünceleri ifade edilmiştir.
Arap alfabelerini savunanlar daha ziyade dini dayanaklarla Arap alfabesinin kullanılmasını istemek, Osmanlılığı istemek, Latin alfabesini istemek ise bağımsızlık taraftarlığı gibi lanse etmişlerdir. Yalnız bütün dindarların ya da ulemanın Arap harflerini istediği şeklinde bir düşüncenin doğru olmadığını ve Latin harflerinin kullanılmasını savunan ulema sınıfından kimselerin de olduğunu görmekteyiz.
Harflerin din ile olan münasebeti, Meşihat'ı bu hususda ilgilendirmiş ve birçok yazışma vukubulmuştur.
Bunlardan biri Tiran Müftüsü ile beraber 23 imzalı bir istidadır.

"Huzur u mualla-i meşihat-penâhiye
Mâruz-ı kemterânileridir ki

Dakaik-i diniye ve umur-ı istiftâiye için kâffe-i ümmet-i Muhammediye'nin mercii, yegâne makâm-ı muallâ-i meşihat-penâhidir ki, bugün o mesned-i âli vücûd-ı yektâyı semahatkârileriyle pür-zîb ve yerinde bulunmakla haiz-i mesarr ve iftiharız. Binaenaleyh umur-ı diniyye için Efendimize müracaat muktezâ-yı diyanettir. Sahaif-i matbuatta meşhûd-ı devletleridir ki ilân-ı meşrutiyetle beraber serbesti-i lisana istinadla Arabi ve garbi harflerinin intihabında Arnavutların ihtilâfatı vehâmet derecesine vardıkça varmaktadır. Arnavut lisanının şu sırada huruf-ı milliye takınan Latin harfleri ile yapılmasını arzu edenlerin bazısı hariç olmak üzere ekserisi makâsıdını suret-i âherle arayan devr-i sabık yadigarlarıdır. Latin harflerinin intihab ve kabulü mahzurdan salim olmadığı gibi, diyaneten dahi mazarratı azim, neticesi de gayet vahimdir. Tiran'daki kesret-i nüfusuna göre ancak yüz yüzellisi Latin harflerine ferifte olup, bakıyyesi mukadddes huruf-ı Arabiyyeyi tercih ve ihtiyar etmiştir. Ve hatta Rüştiye mektebindeki şakirdan dahi Arnavutçayı arabi harfleriyle talim etmekte bulunmuşlardır. Benaberin istikbalen ve diyaneten encam-ı muzır ve vahim olan Latin harflerinin reddiyle Osmanlılığın muhafaza-i idamesi için Arabi harflerinin kabulü emrindeki mesai ve müracaat-ı umumiyemize muâvenât-ı celile-i Meşihatpenahilerinin irae buyurulması rıza-yı bâri ve ruhaniyet-i peygamberi için inayet-i diyanet-perverilerinden müsted‘âdır. Ol-bâbda irade efendim hazretlerinindir. 28 Şubat 1325/1910
Sonuç olarak, Balkanlarda milliyetçilik akımının tesirine kapılarak, muhtar bir idarenin ya da bağımsızlık idealinin peşinden koşan son unsur Arnavutlar olmuştur. Arnavutların 1876-1878 nüfus verilerine göre 1031.000 olan nüfusları içinde 723000'i Müslüman nüfusu oluşturmakta idi. Müslüman nüfusun Osmanlı millet sistemi içerisinde değerlendirildiğinde ana unsurlardan sayılması nedeniyle hoş karşılanmayan milli talepleri, gayrimüslim Arnavut nüfus için de Patrikhâne baskısı ile sindirilmiştir. Ne var ki bir türlü çözüüm bulunamayan sorunlar 1910, 1911 ve nihayet 1912 isyanlarına sebep olmuş ve 1912 yılında muhtariyetleri tanınmıştır. Daha sonra harf devrimi yaşamış olan bir ülkenin vatandaşı olarak özellikle alfabe tartışmaları konusunda alfabe birliği milli birliği oluşturma açısından önemli olmakla birlikte aydınlanma noktasında bir araç olan alfabenin baba ile oğlun, kardeşlerin farklı noktalar durmalarına sebep olmuştur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALEP'TE BULUNAN HAREMEYN EVKÂFI VE SURRE