OSMANLI ARŞİV BELGELERİNDE ŞIRNAK VE ÇEVRESİ
Kemal Gurulkan

ABSTRACT
According to the survey done on the documents in the Ottoman archive, the documents about the region as; Şırnak's administrative situation, Relations between tribes, Hamidiye legions according to the activities of the leader of Miran tribe Mustafa Paşa. We can see that its focused on these bases. According to the documents and secondary sources the Ottoman goverments adherence, the administration organized in the region, the perturbation composed after the administrative changes, The researches about rhe effects of the Hamidiye Legions which have been created with big hopes specially after the Russians tring to agitate the Kurdish tribes.
Key words: Şırnak, administrative structure, tribes, Hamidiye cavalier legion.


ÖZ
Osmanlı Arşiv belgeleri üzerinde yapmış olduğumuz incelemeler neticesinde bölge hakkındaki belgelerin; Şırnak'ın idari durumu, Aşiretler arası münasebetler, Miran Aşireti Reisi Mustafa Paşa'nın faaliyetleri çerçevesinde Hamidiye Alayları konularında yoğunlaştığını görmekteyiz. Bu belgeler ve ikincil kaynaklara bu konuların yansımaları çerçevesinde bölgenin Osmanlı Devleti'ne iltihakı, bölgede tesis edilen idari nizam, idari yapıda meydana gelen değişimler çerçevesinde meydana gelen huzursuzluklar, özellikle Rusya'nın bölgedeki Kürt aşiretlerini Osmanlı Devleti'ne karşı kışkırtma çabaları neticesinde bir kurtuluş çabası olarak düşünülüp büyük emekler neticesi kurulan Hamidiye Süvari Alaylarının bölgeye olan tesirleri incelenmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Şırnak, idari yapı, aşiretler, Hamidiye Süvari Alayları.

GİRİŞ
23 Temmuz 1914 yılında kaza olan Şırnak , 1990 yılında il olmuştur . Kuzeyde Siirt, batıda Mardin, kuzeydoğuda Hakkâri illeri ile güneyde Irak ve Suriye devletleriyle sınırdır.
Botan Bölgesi'nde bir aşiretin adı olarak bilinen Şırnak'ın, aşiretin yaşadığı bölgeye de süreç içerisinde ismini verdiği kabul edilmektedir. Şırnak ve çevresinde, buranın idarî tarihinde etkili olan ve bazıları Osmanlı belgelerinde de yer alan belli başlı aşiretler; Şillet, Çohsor(Şohsor), Hacı Beyran ve Dehi konfederasyonlarından oluşmaktadır :
Şohsor: Miran, Diduran, Elikan, Soran, Garisan.
Şillet: Batuan, Kiçan, Teyyan, Herikan, Musereşan.
Hacı Beyran: Sperti, Giatayan, Haveri(Her üçü de göçer), Goyan(yarı-göçer), Şırnak (Bilgan, Caferan ve Düdan’ı kapsar.) ve Silopi bölgelerinde yaşayan aşiretsiz Kürt ve Ermeni köylüleri;
Dehi: Garisan(göçer), Dersevi, Heskeri, Eruhi, Çufi, Cilan; Tayan, Kaşurî, Sınde(Sindî), Zîvikan(Zîyerkan); Cezire bölgesindeki Harunan ve Hesidan aşiretleri bu konfederasyonlara dâhil değildirler. Ancak Cizre, bugünkü Şırnak idarî sınırları içerisinde yer almaktadır .
Tebliğimizin ana teması çerçevesinde Osmanlı arşiv belgeleri ışığında konuyu irdelemeye geçmeden önce bölgenin tarihçesine kısaca temas edelim.
Mezopotamya'nın kuzeybatısında kalan topraklar, tarih boyunca pek çok medeniyetin geçiş yeri ve mekânı olmuştur. Asurlular, Babiller, Roma ve Perslerin istila ve mücadelelerine sahne olan bölge sürekli el değiştirmiştir. Tarih boyunca sahne olduğu mücadelelerin yanı sıra bölge halklarına büyük acı ve ıstıraplar yaşatan iki de istila hareketi yaşanmıştır. Bunlar XII. Yüzyılın ortalarında Moğol hükümdarı Hülâgu'nun, diğeri ise XV. Yüzyılda Timur'un istilasıdır .
İslam orduları Kürtlerle karşılaşmadan önce Kürtler, Farslarla (Persler) birlikte Zerdüştlüğe inanıyor, Doğu'da İran Sasani Devleti, Batı'da ise Bizans İmparatorluğu'nun egemenliği altında yaşıyorlardı.
İslam ordularının Urfa-Cezire bölgesine gelmesi ile birlikte İslam tarihi kaynakları Kürtlerden bahseder. 637 yılında Sa'd bin Vakkas'ın Musul seferinde, bölgedeki Kürtlerin oturdukları bazı bölgeler Müslümanların eline geçmiştir.
640 yılından Selçukluların bölgeye hakim olduğu 1071 tarihine kadar Emevî ve Abbasî yönetiminde kalan Kürt bölgelerinde zaman zaman isyanlar devam etmişse de bölge kısa zaman içinde yeniden itaat altına alınmıştır .
Emevîlerin politik olarak Arap ırkçılığını öne çıkaran tavırları dolayısıyla, bu ailenin rakibi olan Abbasîleri İslam'a yeni giren kavimlere yöneltmiştir.
Tarihi süreç içerisinde hem Türklerin hem de Kürtlerin Abbasî halifeliğini koruma noktasındaki çabaları bir birlikteliğe sebep olmuş, bu tarihten iki yüz elli yıl sonra ortaya çıkacak olan Safevi-Osmanlı, Şiî-Sünnî ihtilafında da benzer şekilde bir ittifak ortaya çıkmıştır.
Bölgedeki Kürt beylikleri 1200-1596 tarihleri arasında, Cizre, Şırnak, Mardin ve Siirt illerinde Cizre Kürt Beyliği; 1220-1670 tarihleri arasında Bitlis yöresinde Şeref Han Beyliği; 1450-1600 yılları arasında da Van'dan Hakkâri'ye kadar olan aşiretleri yöneten Hakkâri beylikleri yarı bağımsız karakterlerini uzun süre korudular.
Akkoyunlu hâkimiyetinin sona ermesiyle bölge Safevîler'in eline geçmiştir. 1514 tarihinde Şah İsmail’in Çaldıran'da yenilgiye uğramasıyla iki büyük devlet arasında kalan Kürtler, "Şah İsmail'e bağlılığımızı sürdürelim mi? Yoksa Osmanlı Devleti'ne iltihak mı edelim?" diye tereddüt geçiriyorlardı. Yavuz Sultan Selim Kürt Emirlerini Osmanlı Devleti saflarına celbetmek için Çaldıran seferine katılmış olan İdris-i Bitlisî'yi görevli olarak kendilerine gönderdi. İdris-i Bitlisî'nin üstün yeteneği ile kan dökülmeden istimâlet (gönüllerin fethi) suretiyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi safha safha Osmanlı hâkimiyetine girmiştir . Bölge Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra yaklaşık üç yüz sene süren bir istikrara kavuşmuş, Osmanlı Devleti de daha güneye genişlettiği toprakları sayesinde Ortadoğu ve Kuzey Afrika'ya karadan uzanan yolun kapısını açmıştır.
Bu dönemde Doğu ve Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere Musul, Kerkük'ten itibaren Kuzey Irak, Halep dâhil Kuzey Suriye bölgelerinde yaşayan çok sayıda Arap, Türkmen ve Kürt aşiretleri Osmanlı Devleti'ne katıldı. Bunlar arasında: Bitlis Hâkimi Emir Şerefüddin, Hizan Meliki Emir Davud, Hısn-ı Keyfa Emirî Melik Halid, İmadiye Hâkimi Sultan Hüseyin, Cezire Hâkimi Şah Ali Bey, Çemişgezek Hâkimi Melik Halil, Pertek Hâkimi Kasım Bey bulunmakta idi. Ayrıca Şuran, Urmiye, Atak, Cizre, Eğil, Garzan, Palu, Siirt, Meyyafarakin, Sason, Sincar, Çermik, Malatya, Urfa, Besni, Harput bölgeleri kendi arzuları ile Osmanlı idaresine girdiler .
Yavuz Sultan Selim'den Sultan II. Mahmud'a kadar geçen 300 yıllık sürede Osmanlı-Kürt ilişkileri çok fazla değişiklik göstermez. Bu dönemde İran sınırında adeta süreklilik kazanan savaşlarda Kürtler Osmanlı ordusuna önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Osmanlı Devleti, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini hâkimiyeti altına aldıktan sonra, buralarda farklı bir idari yapılanma gerçekleştirmiştir. Bunun temel sebebi de bölgedeki aşiret yapısından kaynaklanmaktadır. Osmanlı Devleti'nde klasik yurtluk-ocaklık sancakların yanında, hükümet olarak adlandırılan ve idarelerinin mahallî beylere ocaklık suretiyle tevcih edildiği sancaklar da mevcuttu. Ancak bunlar defterlere liva olarak değil hükümet olarak kaydedilmişlerdir. Hükümet sancakların kanunla belirlenmiş olan statüleri, tabii olarak Osmanlı Devleti'ne bağlılıkları ölçüsünde geçerli idi. Bu tür hükümetlerin ihdas sebebi, buralardaki mahallî beyleri devletin resmî görevlisi yaparak bir ölçüde merkezî otoriteye bağlamaktı .
XIX. yy'a girerken Anadolu nüfusunun bir bölümü hâlen göçebe olarak yaşamaktaydı. Konar-göçer aşiretler; kan davaları, yaşadıkları toprakların verimsizleşmesi, merkezî otoritenin zayıflaması, vergilerin ağırlaşması ve asayişsizlik gibi sebeplerle XVII. yy'ın sonlarından itibaren itaatsiz kalabalıklara dönüşmüşlerdir .
Rumeli valisi Mehmed Reşid Paşa, 1833 yılında Kürt aşiretlerin ıslahı ve iskânı için Anadolu'ya gönderildi. Bu dönem aynı zamanda Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa'nın isyan ettiği süreçtir. 1836 yılında Mehmed Reşid Paşa'nın ani ölümü ve Mısır Meselesi yüzünden bölgede yürütülmeye başlanan iskân işleri yarım kalır. İkinci bir teşebbüs ise daha sonraki yıllarda, 1866 yılında Sultan Abdülaziz döneminde yapılabilecektir.
II. Mahmut dönemine gelindiğinde Osmanlı’nın temel kurumlarında biri diğerini tetikleyen bozulmalar yaşandı. Toprak sistemi, vergi sistemi, askerlik sistemi ve idarî sistem her geçen gün biraz daha kötüleşmekteydi. II. Mahmud tahta çıktığında, imparatorluk sınırları içinde yarı bağımsız statüde olan yalnız Kürt mirleri değildi . Sınır bölgelerindeki kargaşa iyice artmıştı. Tanzimat'la birlikte idari yapılanmada yeni bir yapıya gidilmiş, yurtluk ve ocaklık adı verilen yapı kaldırılarak karye, nahiye, kaza, sancak, vilayet şeklinde oluşan bir idari yapılanmaya gidilmiş , bazı bölgelerin ise yönetimi doğrudan merkeze bağlı olmak üzere eyalet-i mümtâze şeklinde organize edilmiştir.
Sultan Abdülmecid dönemini takiben merkezîleşme uygulamaları yerleştikçe Kürt beyliklerindeki sosyal yapıda belirgin değişiklikler gözlendi. Aşiret ağaları ve Mir ailelerinin önemli gelir kaybına uğradığı, Tanzimat Fermanı'nda bulunan "Aşar vergilerinin maliye memurları, cizyenin ise patrikhaneler vasıtası ile toplatılması" kararı Kürt emirliklerini etkilemekteydi. Daha önce bu görevleri yerine getiren ve bu kararla birlikte idarî yetkileri ellerinden alınmış olan bey ve ağaların gelirlerini de azaltmıştır . Yeni idarî düzenlemelerin uygulanmasında karşılaşılan güçlükleri ortadan kaldırmak ve bölge halkını ikna etmek üzere askerî, mülkî erkân ile tanınmış şeyh ve âlimlerden oluşan nasihat heyetleri görevlendirilmiştir .
İttihad-ı İslam düşüncesinin mimarı ve uygulayıcısı olarak tanınan Sultan II. Abdülhamid, halkın sevgisini kazanmaya çalışmıştır. Özellikle şeyhler vasıtası ile bunu sağlama yoluna gitmiş ve sonucunda Kürtler kendisi için Bave Kürdan “Kürt Babası” diyecektir .
Bâbıâli, Doğu Anadolu’da mahallî yöneticilerin ortadan kaldırılmasıyla meydana gelen otorite boşluğunu tam manasıyla dolduramamıştı. Doğu Anadolu’yu imparatorluktan koparmaya çalışan İngiltere ve Rusya’nın geliştirdiği politikalar üzerine bölgedeki Ermeni faaliyetleri artmış , rakip Kürt aşiretleri arasındaki çatışmalar tehlikeli bir hal almıştı.
Aşiretler Arası Mücadeleler
Şırnak bölgesindeki aşiretler arasındaki mücadelelere ait arşiv belgelerine özellikle 93 harbi olarak ifade edilen 1877-78 Osmanlı Rus Harbi'nden sonra bölgede yaşanan otorite zaafı neticesinde sıkça rastlamaktayız.
Şırnak nahiyesinden ve eşkıya takımından Ahmed'in Şırnak ağası ve iki kardeşini katletmesi aşiretler arası asayişsizlik için henüz erken sayılabilecek bir tarihte Kırım Savaşı'nı takip eden yıllarda cereyan etmiştir .
Yine Şırnak nahiyesinde sivrilen Şırnak reisi Ağa-yı Sor oğlu Mehmed Ağa ile biraderinin bir takım avanesiyle birlikte kalkıştıkları olumsuz hareketlerden dolayı kendilerine yapılan nasihatler de tesirsiz kaldığından üzerlerine asker sevk edildiği ve sürgüne gönderilmeleri gerektiği hakkında yerel idarecilerin merkeze yapmış oldukları telkinler bulunmaktadır .
Bu tür belge grupları içerisinde yoğun olarak Cizre Göçerlerinden ve Hamidiye Alaylarına mensup Miran Aşireti ile Şırnak ve Batvan aşiretleri arasındaki mücadeleler ve Miran Aşireti reisi Mustafa Paşa'nın yapmış olduğu taşkınlıklar dikkat çekmektedir. Miran Aşireti'nin yaylaya gidiş-geliş güzergâhının Şırnak üzerinden olması , bu aşiretin yaylaya gidiş sürecini sürekli olarak sorunlu hale getirmiş ve olaysız gerçekleşmesi çoğunlukla asker sevkine bağlı olmuştur . Aşiretlerin yayla yolu üzerinde bulunan derbentleri tutan Şırnak aşiretlerinin, Miran aşiretine , arazileri üzerinden geçerken vermiş olduğu zararlar nedeni ile de Miran aşiretinin, Şırnak aşiretlerine büyük zararlar verdiği ve bu zulümlerin giderilmesi ile ilgili pek çok belge hem mahalli hem de merkezî idareyi meşgul etmiştir . Şırnak'ta aşiretler arası mücadeleler yalnızca Şırnak ve Batvan aşiretleri ile Miran Aşireti arasında meydana gelen olaylardan ibaret olmayıp farklı aşiretlerin ve şahısların çok ciddi ve zarar verici boyutlara varan mücadele ve ayrılıklarının çok çeşitli nedenlerle meydana getirdiği asayişsizlikler dikkati çekmektedir.
Hamidiye Alayları
1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nde, Ruslara mağlup olan Osmanlı Devleti, doğuda Kars, Ardahan ve Batum’u Ruslar’a terk etmek zorunda kalmıştır. Bu mağlubiyetin ardından, devletin doğuda otoritesinin zayıflaması, yine savaşın getirdiği bir takım huzursuzluklarla isyanlar baş göstermiştir. Bunun üzerine; Rusya’nın başkenti Petersburg’da on yıl elçilik yapmış ve Kazak alaylarını inceleme fırsatı bulmuş olan Şakir Ahmed Paşa (1838-1899)'nın Kürtleri de aynı şekilde örgütlemeyi tavsiye ettiği Sultan Abdülhamid, 1891 yılında Erzincan’da bulunan 4. Ordu Komutanı Çerkez Mehmed Zeki Paşa’yı, Ermenilerin dış çevreler tarafından istismar edilmesiyle meydana gelebilecek tehlikelerin önlenmesi ve Rusya'nın muhtemel saldırısına karşı bölgenin direnç ve savunmasının güçlendirilmesi amacıyla Hamidiye Alayları'nı kurmakla görevlendirdi . Hamidiye Alayları, göçebe ve yarı göçebe Sünnî Kürt aşiretlerinden atlı alaylar biçiminde, kendi aşiret reislerinin önderliğinde kuruldu. Yılın belli bir mevsiminde alay halinde toplanırlar, düzenli ordunun subayları eşliğinde eğitim görürlerdi. Vergiden muaftılar ve sadece görevde oldukları aylar için maaş alırlardı. 17-40 yaşları arasındaki aşiret erkekleri, hem evlerine yakın yerlerde askerliklerini yapmış olur, hem de imparatorluğun savunması için eğitilirlerdi .
Kuruluşundan kısa bir süre sonra 16-18 yaşları arasındaki aşiret gençleri İstanbul’da Harbiye Mektebi’nde üç yıl okutulup, Hamidiye Alaylarına teğmen olarak verilmeye başlanmıştır .
Hamidiye Alaylarının kuruluşu, eğitim ve kontrolleri ile 4. Ordu Komutanlığı; yani bu işin mimarı Müşir Zeki Paşa ilgileniyordu. Bu yüzden Zeki Paşa, kısa sürede aşiretler için tek otorite haline geldi. Hamidiye Alayları'na mensup aşiretler, Zeki Paşa'dan güç alarak mahallî hükümet memurlarını hiç dinlememeye başladı. Bu durum mülkî idarecilerle askerî makamlar arasında anlaşmazlıklara yol açtı. Nizamnâmelerde, Hamidiye Alayları'nın ve bu alaylara mensup aşiretlerin, vali, mutasarrıf, kaymakam gibi merkezî otoritenin mülkî idarede temsilcileri olan kişi ve kuruluşlar karşısında hukukî ve idarî durumlarının ne olacağı, açık ve kesin belirtilmemişti. Müşir Zeki Paşa'nın, uzaklık ve ulaşım zorluğu yüzünden, alayları kontrol etmesi ve olaylar hakkında doğru bilgi alması zordu. Bu gibi olumsuzluklar keyfî tutumları kolaylaştırdı. Mahallî idarecilerden kendisine yandaş bulmakta güçlük çekmeyen Alaylara mensup aşiretler, yöredeki diğer aşiretleri de kontrollerine almaya girişti . Hamidiye Alayları'na mensup olmanın avantajını elde eden Milli Aşireti Reisi İbrahim Paşa'nın kendi mekânını terk ederek Arap Şammar Aşireti'nin ikâmetgâhı olan Cizre bölgesine yerleşmeye ve diğer bazı aşiretlerin topraklarına göz dikmeye başlaması, bölgedeki halkı, aşiretleri ve hükümeti ciddi manada endişelendirecek bir durum ortaya çıkardı. Diyarbakır Valiliği'nin tarafgirliği Şammarlıları daha da kinlendirdi. İntikam hırsıyla tutuşan Şammar Aşireti'nden altı yüz kişilik bir süvari gücü, İbrahim Paşa'ya saldırmak için hazırlıklar içine girdi. İki büyük aşiretin çatışmasının meydana getireceği zararlar bir yana, büyük ümitlerle kurulan Hamidiye Alayları'nın kaldırılması yönünde faaliyet gösteren Ermeni komitelerine de fırsat verilmiş olacaktı . Buna meydan vermek istemeyen hükümet, başlaması an meselesi olan çatışmaları önlemek üzere harekete geçerek İbrahim Paşa'yı Cizre'den çıkartarak kendi bölgesine iadesi kararlaştırıldı .
Hamidiye Alayları'na mensup aşiretlerin yol açtığı olaylar, dikkatleri bu alayların üzerine çevirmiştir. 1896'da yürürlüğe giren Nizamnâme'de; aşiretler arasındaki ihtilaflar ve çatışmalara değinilerek ağır cezalar getirilmiştir.
Kurduğu Hamidiye alayları ile Doğu illerinde Ermeni komitelerinin faaliyetlerine engel olan ve Ruslara karşı güvenlik unsuru oluşturan, kendisine “Kürtlerin babası” dedirten Sultan Abdülhamid’in halli, Doğu illerinde endişeli bir bekleyişe sebep oldu.
Meşruti idarenin Doğu illerindeki feodal yapıyı ortadan kaldırma girişimlerinin ilki, güney doğunun en büyük aşiretlerinden biri olan Milli aşireti ve bu aşiretin uzun yıllar reisliğini yapan İbrahim Paşa’ya vurduğu darbedir. İttihat Terakki hükümeti bu toplumsal yapıyı bir anda kıramasa da yeni nüfuz odaklarının oluşmasına fırsat vermemiştir. Meşrutiyetin ilanından sonra Bedirhanlı ailesi fertlerinin Cizre merkez olmak üzere Doğu illerinde yeniden nüfuz kurarak eski Bedirhan Bey’in derebeyliğini yeniden inkişaf ettirmek için yaptıkları girişim, meşruti hükümetin en fazla uğraştığı meselelerin başında gelmiştir. Milli aşireti reisi İbrahim Paşa’dan boşalan nüfuzun Bedirhanlılar tarafından doldurulmaya çalışıldığı yönünde mahalli idarelerden gelen uyarılar hükümet tarafından ciddiye alınarak Bedirhanlıların bölgedeki faaliyetleri ciddiyetle takip edilmiştir .
Meşruti hükümetin bölgenin sosyal meselelerine ciddi manada çözüm üretememesi, ilerleyen yıllarda sorunların artarak devam etmesine yol açmıştır. Halkın Meşrutiyet beklentilerine cevap verilememişti . Bütün bunlar İttihat Terakki hükümetine güvensizliği daha da artırmıştı. Bu güvensizliğe günden güne artan Rus tehlikesi de eklenince halk mahalli nüfuz odaklarına yönelmeye başlamıştır. Bu şartlarda Bedirhanlılar halka yeni bir ümit kaynağı olmuştur. Cizre ve civarından başka Sincar Yezidileri ile Şırnak ve Garzan civarındaki Kürt ağalarının da güvenlerini kazanmışlardı.
Abdülhamit döneminde gerek sınır boylarının güvenliği gerekse aşiretlerin devlet kontrolüne alınması ve Doğu illerinde Ermeni örgütlerinin zararlı çalışmalarının önüne geçilmesi maksadıyla kurulmuş olan Hamidiye alayları Jöntürkler tarafından sürekli eleştiri malzemesi olmuştu. İhtilalci Ermenilerin emellerine ulaşamamasında inkâr edilemeyecek hizmetler ifa etmiş olan bu alaylar, Meşrutiyet öncesinde ve sonrasında Ermeniler tarafından da sürekli olarak hem hükümete hem de yabancı devletlere şikâyet vesilesi olmuştur. Abdülhamit’e gönülden bağlı olan bu aşiretler Meşrutiyetin ilanıyla hem İttihat Terakki hükümeti hem de Ermeni ihtilalciler tarafından bir tehdit unsuru olarak görüldüler. Bu yüzden Meşrutiyet hükümeti bu alayların tedricen ortadan kaldırılması ve yeni rejimin bölgede yapmak istediği ıslahatlara engel teşkil edemeyecek bir hale getirilmesini prensip olarak uygun gördü.
Bu amaçla harekete geçen hükümet 1910 yılına kadar Hamidiye alaylarının yeni teşkilatlanmasını tamamladı. Kurulan komisyonlar alayların kayıt defterlerini inceleyerek askerlik yaşı gelenlerin kayıtları yapılmış, atları muayene edilmiş, aşiret ileri gelenlerine yeni rütbeler verilmiş ve ismi Aşiret Alaylarına dönüştürülmüştür. Yeni sancaklar ve fermanlar verilerek meşruti hükümete sadık kalmaları sağlanmaya çalışılmıştır. Fakat bu düzenlemeler alaylar üzerindeki kötü intibaları ortadan kaldırmaya yetmedi. Tamamı 64 alaydan oluşan bu kuvvetlerin 23-24 alaya indirilmesi için çalışmalara başlandı. Ancak konu oldukça hassas idi. Zira tenkisât işlemleri sonucu dışarıda kalan ya da yeni düzenlemelerden memnun kalmayan aşiretler bölgede bir tehdit unsuru oluşturabilirdi .
Kadro dışında kalan aşiret alayları sahip oldukları bütün imtiyazlardan mahrum kaldılar. Çeşitli toplantılar yaparak hükümeti protesto ettiler. Bu tavrın özellikle Rus hududuna yakın olan aşiretlerden gelmiş olması hükümet yetkililerini ciddi manada endişelendirdi. Karakilise, Van, Bitlis, Erciş, Beyazıt bölgelerindeki aşiretler arasında yoğunlaşan bu tepkileri ortadan kaldırmak amacıyla hükümet mahalli ulemadan hatırı sayılır kişileri bu aşiretlere nasihat etmeleri için devreye sokmuştur .
İttihat Terakki vaatlerinin arkasında durarak Meşrutiyet sonrasında Hamidiye Alaylarına yeni bir düzen verdiyse de, ne alayları, ne de aşiret alaylarını kendilerine karşı bir tehdit unsuru olarak gören ve kaldırılmaları için uzun zamandır çaba sarf eden Ermenileri memnun edebildi. Alayların ıslahı meselesi Meşrutiyetin sonraki yıllarına kadar uzadı. Ermeni terör örgütlerinin açıktan açığa İttihat Terakki’ye cephe aldığı, Doğu illerinde Rus tehdidinin günden güne çoğaldığı yıllarda, tehlikenin boyutlarını gören İttihat Terakki’nin alayların tamamen ortadan kaldırılmasına sıcak bakmadığı ve meseleyi halletmede sürüncemede bıraktığını söylemek mümkündür. Aşiret alayları Birinci Dünya Savaşı'nda da ülkenin savunmasında önemli roller üstlenmiştir .
Şırnak'ın idari yapısı:
Gerek aşiretler arası münasebetler, gerekse askerî ve siyasî gerekçeler Şırnak ve çevresinin idari yapısında dönem dönem değişikliklere sebep olmuştur . Bu durum halk tarafından her zaman hoşnutlukla karşılanmaz, şikayet konusu olurdu. İdari yapıya ait belgelerde ortak vurgu Şırnak'ın stratejik önemi hususundadır. Üç vilayetin kesişme noktası , aşiretlerin yayla güzergâhı ve kadim bir yerleşim yeri olan Cizre çevresinde meydana gelen gelişmeler Şırnak'ın idari yapısını etkilemiştir . Karşımıza bazen bir nahiye, bazen birinci dereceden bir kaza olarak çıkan Şırnak'ın pek çok Osmanlı haritasında yer almadığını görmek şaşırtıcıdır . Bununla birlikte 1903 yılında izinsiz bir şekilde bölgede gezen ve Şırnak'ta dahil olmak üzere haritalar çıkaran İngiliz Mösyö Maheks Osmanlı idaresini telaşlandırmıştır . Bir dönem kaymakamlığı da lağv edilmek suretiyle Bitlis'e bağlı Eruh'a bütçesiz olarak bağlanmış olan Şırnak'ın daha geniş imkan ve idari yapı ile idare edilmesi hakkında Bitlis Valisinin imzası ile Dahiliye Nezareti'ne çekilen telgrafta bölgeyi tanımlamak üzere kullanılan ifadeler oldukça ilginç bilgiler vermektedir :
Bitlis Valiliği'nden Dahiliye Nezareti'ne,
Siirt Sancağı'na bağlı Eruh kazası otuz saat genişlik ve yirmi saat derinlik ve ekseriyetle taşlık araziye sahip olduğundan hükümetin dikkati layıkıyla oraya çekilememekte ve uzak mesafesi nedeniyle kış mevsiminde yolların kapanması sebebiyle Şırnak ve Batvan gibi aşiretlerin karargahı olan mahallerin ahval ve muamelatına ait haftalarca haber alınamadığı gibi vergi tahsili ve emniyetin temini gibi işlerde de pek çok zayiat ve zorluk meydana gelmekte olduğundan bir sancak derecesinde ve genişlik ve büyüklüğe sahip olan bu kazanın daha iyi idare edilebilmesi için takdim edilen harita ve defterden anlaşılacağı, bu kaza ikiye ayrılarak Şırnak'ta ayrıca bir kaza teşkili ve bu kazaya arazisi Şırnaklıların tasarrufunda bulunmakla alakalı bulunan Diyarbakır vilayetinin Mardin Sancağı dahilinde bulunan Cizre kazasına bağlı Silopi nahiyesinin Şırnak'a civar köylerinin ve Hakkari Sancağı'na bağlı olduğu halde uzaklığından dolayı şimdiye kadar bu liva tarafından bir nizama alınıp istifade edilemeyen Geliguyan nahiyesindeki mücavir köylerin ve Eruh kazasından irtibatı kesilmesi gereken köylerin Şırnak kazasına bağlanması ve Eruh kazasına ait bazı köylerin de Siirt'e bağlanması ve her iki kazaya ait cetvelde belirtilen köylerin nahiye haline getirilmesi gerektiği Siirt İdare Meclisi'nden mazbata ile bildirilen ve bu gereklilik Vilayet idare meclisi tarafından da kabul edilmektedir. Kaldı ki on sekiz sene önce bir münasebetle gezdiğim Geliguyan nahiyesinde yaklaşık bin sekiz yüz hane bulunduğu halde arazisi ve hükümet merkezlerine mesafesinin uzaklığından hükümetin nüfuzu oralara ulaşamayarak nahiye sakinleri her türlü vergiden muaf ve ibtidai bir hayat yaşamak zorunda kalmış oldukları görülmüştü. İsmen bağlı bulundukları hükümet merkezine senelerden beri şükr ve şikayet için olsun beyanda bulunmak için müracaat etmedikleri de gözlemlerimdendi. Bu halin halen devam etmekte olduğu anlaşılmakta ve Eruh kazasının Geliguyan nahiyesine civar olan kısımları da bundan pek farklı olmamasına ve önceleri kaza iken idaresizliği yüzünden ilga ve nahiyeye dönüştürülen Beytüşşebap nahiyesi genişlik ve derinlik olarak yirmi beş saat genişliğinde büyük bir yer olup Şitak kazasıyla sınır olan kuzey kısımlarındaki otuz sekiz köyün sakinleri yaylaya çıkan göçer aşiretlerin sürekli zulümlerine karşı koyamayarak tamamen terk-i mekan etmeleriyle oraların hazin bir harabe bahçesi halinde kaldığına ve fakat dört mevsimin hüküm sürdüğü orta ve güney kısımlarını Musul ve Van vilayetinde büyük şöhrete sahip ve terbiye gördüğü halde İskeçe havalisininkinden üstün nefis tütün yetiştiren Pirusan nahiyesiyle elli köyü ve Gevdan ve Mamhuran ve Jirki kabilelerinin kullanımında olan yerler halen mamur olmasına ve bu kısımda korku veren ormanlar ve şelaleler ve güzel manzaralar ne kadar çok ise her tür ağaç ve meyve çok, arazi de münbit olduğundan Beytüşşebap kazasının yeniden teşkiliyle Siirt sancağı idare meclisince kaza haline getirilmesi gereken Şırnak mevkiinin bütçede karşılık bulunarak veya yeniden tahsisat verilerek liva merkezi yapılması ve Eruh ve yukarıda arz edildiği gibi Beytüşşebap ve Mardin sancağına bağlı Cizre kazalarının Şırnak livasına ilhakı mamuriyet ve refah meydana getireceğini ilave olarak belirtir ve bu nezaret tarafından da kabul edildiği takdirde Şırnak sancağının hududunu belirtir bir haritasının tanzimi emrini beklemekteyim. Arz olunur.
16 Haziran 1909
Bitlis Valisi
Mühür

Şırnak; 1855-Mardin, Eylül 1886-Bitlis'e bağlı olduğu halde, Ekim 1886-Şırnak kazası lağvedilerek Dirik'e bağlanıyor, Kasım 1888-Bitlis vilayeti Siirt Mutasarrıflığı'nda Eruh'a bağlı görülüyorken pek çok müracaat neticesinde Temmuz 1914'te yeniden kaza olmuştur .
Şırnak'ın uzun yıllar sonra yeniden kaza olması Dahiliye Nezareti'nde belirsizliğe sebep olmuş ve Şırnak'a devredilen köylerle nüfusları içeren bir tablonun hazırlanarak gönderilmesi talep edilmiştir.
Buna göre Eruh, Silopi ve Geliguyan'dan Şırnak'a devredilen köyleri içeren tablo şöyledir :

Nüfus Köy isimleri Değerlendirme Nüfus Köy isimleri Değerlendirme
Erkek Kadın Hâne Eruh Kazası’ndan Şırnak Kazası’na verilen köy miktarı Erkek Kadın Hâne
819 709 334 Şırnak karyesi Şoh Toplam 29 adet Cizre kazasının Silopi nahiyesine aid köyler olup adı geçen kazadan ayrılarak Şırnak kazasına verilen köyler köylerin adedi
18 16 11 Deyr-i Tahtânî Hevlev
22 14 10 Deyr-i Fevkânî Hesana
21 15 9 Germge Gire Colyan
8 6 5 Zehm Girce Muradiye
0 0 0 Dare Giran Nüfusa kayıtlı değildir. Kutnis
67 32 35 Şeref Eruh Kazası’ndan Şırnak Kazası’na verilen köy miktarı Gozay
16 11 5 Zerune Dader
12 12 7 Şeyh Raş Şîve Sur
27 23 12 Farisan Hurmiya
45 34 20 Gundeki Mıtrıb Cemaî
35 21 18 Çenit Girge Amu
18 10 10 Berkefr Tilkabin
15 12 7 Omergan Kabregan
21 13 9 Bisuk Kunsira
8 4 5 Birgi Şerefhan
12 14 8 Kefr Kedmo Beg
4 6 2 Dergul Zirkan
35 36 21 Duhok Balikan
26 25 9 Mez Gran Bestin
84 80 29 Navyan Deşt-i Cedîd
45 43 27 Gurdilan Deşt-i Atik
67 66 38 Biryan Herbur
31 35 20 Gundik-i Vesle Benute
41 36 25 Nezih
Gunde Cedid
16 7 14 Gerden
Eruh Kazası’ndan Şırnak Kazası’na verilen kurâ miktarı Vahsid
4 4 3 Begurzan Zurava
9 10 4 Zurovan Derik Mustafa Bey
37 37 21 Heştan Neribdeva
4 5 3 Dehlî Deşt-i Tavan Geliguyan nahiyesine aid köyler olup Şırnak nahiyesine verilen köylerin miktarı
63 aded
26 30 9 Zeydinan Altor
8 8 2 Şirbe Gergisva
54 40 18 İşva-yı Yeşkir Baziyan
18 13 8 Durkis Şimal
20 20 11 Zevgan Seygirî
31 28 17 Şilyan Hilal
70 101 39 Cefane Mişrebiye
26 21 13 Şilerût Zeraviye
14 9 8 İke Karidik
107 109 50 Gilundur Felpe
31 27 17 Gundıki Remo Delagan
1972 1742 913 Toplam Zengiyan
1972 1742 913 Devir Beycil
31 24 17 Spindoruk Eruh kazasından ayrılarak Şırnak kazasına verilen köylerin geri kalanı Merceh
75 56 24 Nevada Darehinie
14 16 9 Sorebıtım Şaht
13 12 6 Dehmendiye Bilal
32 25 14 Diheriye Şubut
232 190 82 Huzîk Girur
110 86 43 Mirî Herna
171 180 77 Nevahi Girge Sınıh
4 3 2 Hanciye Deşte Şilan
52 49 21 Fukahan Bişi
24 18 12 Şemr Ağa Çeman
95 81 45 Gezay Kespaniş
40 39 14 Koçbeyi Balik
154 129 67 Çemkari Çeme Siyaha
55 41 21 Ezdinan Zerbil
111 109 45 Şemdinan Şigeft Raş
10 6 7 Serdeh Gitir
53 46 20 Tekran Temr Ağa Bihol diğer deyişle Şeklü
3248 2852 1439 Dergul Nahiyesi'nin Toplamı Yer Biryan diğer deyişle Kaşûre

Eruh kazasından Şırnak’a verilen 59 köy
Silopi’den Şırnak’a verilen 29 köy
Geliguyan’dan Şırnak’a verilen 63 köy
Toplam 151 köy


Uygundur
18 Haziran 1330/1Temmuz 1914
Mühür
Miliye
Bitlis
Geli Zîr
Pîran
Tebkâr
Lertanis
Tahor
Bizar
Dâri Mokan
Kâr Pit
Kohik
Hicrî
Faraşin
Esirvan
Giran
Geliyan
Ser Kefal
Mabak
Girge Haci
Mezre
Gani Raş
Urek
Solaf
Beytüşşebap
Pirvesa
Elbeki
Gunde Şeyh
Zermezi diğer deyişle Hemeki
Eşgan

1 Şubat 1919 tarihinde vilayetlerden istenen nüfus bilgileri hakkında Bitlis vilayeti tarafından düzenlenen belgede Şırnak'ın nüfus durumu şu şekilde ifade edilmiştir:
" Vilayetin her tarafında yüzde otuz nisbetinde sayıma girmemiş nüfus hariç olduğu halde Bitlis Merkez kazası Sicill-i Nüfus'unda otuz sekiz bin sekiz yüz on yedi İslam ve on sekiz bin altı yüz kırk Ermeni ve üç yüz seksen altı Protestan ve üç yüz elli dokuz Süryani ve seksen dört Katolik kayıtlı olup İslamlardan bir kısmı Harp'ten dolayı şehid ve telef olmuş Ermeniler ise vilayet haricine sevk olunarak buralarda pek cüz'i miktarı kalmıştır.
Şırnak Kazâsı'nda altı bin dört yüz yetmiş sekiz İslam, ve doksan altı Ermeni ve altı yüz sekiz Süryani ve dört yüz yirmi bir Keldani mukayyeddir ."
Şırnak Kazası 1919 Nüfus
İslâm 6478
Ermeni 96
Süryâni 608
Keldâni 421
Toplam 7603

1877-78 Osmanlı-Rus Harbi'nden sonra meydana gelen otorite boşluğu bölgede ciddi bir asker kaçağı meydana getirmiştir. Lice ve Cizre taburları dairelerine bağlı Genç Sancağı ile Eruh, Şırnak kaza ve nahiyelerinde iki bin beş yüzü aşkın asker kaçağı bulunduğu, bir yılda ise sadece kırk yedi kişinin geldiği bildirilmektedir .
Birinci Dünya Harbi sona erdikten sonra İngilizler, Kürt aşiretlerinin kendilerine karşı mücadeleye girişmemesi için bölgede bulunan aşiretlere karşı yaptıkları propaganda faaliyetlerinde aşiretlerin İngiltere ile baş edemeyeceklerini, oysa İngilizlerle ittifak yapmaları halinde büyük menfaatler elde edecekleri gibi hususların yanı sıra bağımsız Kürdistan propagandası yaptıkları görülmektedir. Musul ve Zaho merkezli bu propagandalar ise Şırnak bölgesinin önemini artırmakta ve gerekli tedbirlerin alınması hususunda devlet merkezi uyarılmaktadır .
İngiliz propagandalarına rağmen bölgenin Ermenilere verileceği haberleri üzerine Şırnak Aşireti Reisi Abdurrahman ve arkadaşlarının Dahiliye ve Hariciye nazırlarına çekmiş oldukları telgraflarda Osmanlı hükümetinden başka tabiiyet kabul edemeyeceklerinden bahsedilerek muhafaza-i hukuklarının yerine getirilmesi istirhamını iletmişlerdir .
Sonuç olarak;
Başbakanlık Osmanlı Arşivi fonlarında özellikle Tanzimat sonrası dönem belgeleri üzerinde yapmış olduğumuz incelemeler neticesinde, bölgenin Osmanlı Devleti'ne iltihakının gerçekleştiği yıllardan itibaren elde etmiş olduğu imtiyazlı konumu ile sükûn içinde geçirdiği üç yüz yıllık sürecin, Tanzimat uygulamalarının taşraya taşınması gayretleri ile meydana gelen huzursuzluk, ardından 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi'nin meydana getirdiği otorite boşluğunun Osmanlı idaresi tarafından Hamidiye Süvari Alayları'nın tesisi ile giderilmeye çalışılmıştır. Abdülhamid idaresi, meydana gelmesi olası Ermeni ayaklanmaları ve Rus işgalleri karşısında bölgede bulunan Müslüman Kürt aşiretlerin organize edilmesi ile yeni bir mukavemet gücü oluşturmak istemiş, ancak zamanla bunun uygulanışında da sıkıntıların yaşanmasına ve şikayetlere şahit olunmaya başlanmıştır. Meşrutiyet idaresi ile bölgenin idari ve siyasi yapısı üzerinde yeniden bir şekillendirme girişimi olmuş ve nihayet bu yapı ile I. Dünya Savaşı'na girilmiştir.
Şırnak ve çevresi hakkında dönemin belgelerine yansıyan hususların genel olarak asayiş ve idarî konulardan oluştuğu, bölgenin yıllarca nahiye düzeyinde idare edildiği, göçer aşiretlerin yaylalarının güzergâhında olması hasebi ile stratejik önemi ve verimli toprakları ile iktisadi potansiyeli dikkat çekmektedir.
------------------------
T. C. Şırnak Üniversitesi'nin düzenlemiş olduğu Uluslararası Şırnak ve Çevresi Sempozyumu (14-16 Mayıs 2010)'nda sunulmuş olan tebliğ metni

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALEP'TE BULUNAN HAREMEYN EVKÂFI VE SURRE