Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Kadınlar Şubesi ve Faaliyetleri*
Kemal Gurulkan**
Osmanlı toplumunun yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde yaşadığı felaketler aileleri derinden sarsmıştı. Önce Balkan Savaşları'yla kırılan Müslüman-Türk nüfusu, kısa bir süre sonra daha büyük bir felaketle karşı karşıya kaldı. Büyük çoğunluğu köylerde yaşayan ve ziraatla meşgul olan genç ve orta yaşlı erkekler; annelerinden, karıları ve çocuklarından ayrılarak cepheye koştu… Ancak, savaşı onlar istememişti. Meydana gelen olayları Osmanlı toplumu, kucağında bulmuştu ve değer verilen ne varsa artık tehlike altında idi. Savaşmaya, karşı koymaya, vatan ve geleceklerini korumaya mecburdular.
Erkekler düşmanla boğuşurken, günlük hayatın büyük yükü kadınların üzerinde kalmıştı. Türk kadını artık başında örtüsü, sırtında çocuğu ile haysiyetini koruyacak, ekip﷓biçecek, ocağını tüttürecek ve gelecek nesilleri yetiştirecekti.
Balkan Savaşları ve ardından gelen I. Dünya Savaşı’nda yaşananlar, Türk kadınını sevgi, şefkat ve sadakat timsali durumuna getirmişti. Türk erkeklerinin birçoğu savaşlarda canlarını feda ederken, Türk kadını ömrünü vakfederek kendini feda etmekte idi.
Meşrutiyet döneminde kadın cemiyetleri kurulmuş, ancak sayıları sınırlı kalmıştır. Ekim 1915 tarihi itibarıyla İstanbul'da yedi Türk kadın cemiyeti bulunmaktadır . II. Meşrutiyet Döneminde Türk Kadını adıyla yapılan bir araştırmada, ülke içinde kurulan kadın dernekleri (cemiyetleri) şu ana başlıklar altında incelenmektedir : Devlet ve Orduyu Desteklemek Amacıyla Kurulan Dernekler (9 dernek), Hayır ve Yardım Dernekleri (10 dernek), Ekonomik Amaçlı Dernekler (4 dernek), Eğitim, Kültür, Sanat ve Feminist Amaçlı Dernekler (12 dernek).
Yoksullara yardım amacıyla kurulan derneklerin (Hayır ve Yardım Dernekleri) isimleri şunlardır:
Cemiyet-i Hayriye-i Nisvaniye, Esirgeme Derneği, Osmanlı Kadınları Şefkat Cemiyet-i Hayriyesi, Osmanlı ve Türk Hanımları Esirgeme Derneği, Asker Ailelerine Yardımcı Hanımlar Cemiyeti, Şehit Ailelerine Yardım Birliği, Bîkes Ailelerine Yardımcı Hanımlar Cemiyeti, Suriye Nisvanı Umûr-ı Hayriye Müessesesi, Topkapı Fukaraperver Cemiyet-i Hayriyesi .
I. Dünya Savaşı sürecinde dış dünya ile ülkenin münasebeti kesildiği bir zamanda, "bu memleketi doyuran ellerin en çoğu" köyde yaşayan kadınlardır. En sıkıntılı zamanlarda harmanını toplayan, hayvanlarını besleyen, böylece hem kendi, hem de askerin erzakını temin eden Anadolu kadınlarından başka, yalnız İstanbullu hanımların savaşta gösterdiği himmet, düşmanlarla çarpışan erkeklerine büyük bir destek sağlamıştır. Yani Türk kadını adeta erkekleri gibi seferberlik halinde savaşın getirdiği sorunlarla boğuşmuştur. Şehirlerde yaşayan kadınların teşkilatlanma bilincinin henüz filizlendiği bir zamanda olaylar karşısında süratle uyum sağlamayı ve örgütlenmeyi başarmışlardır .
Balkan ve I. Dünya savaşları süresince faaliyette bulunmuş olan kadın cemiyetlerine özel olarak da Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Kadınlar Şubesi'ne ve faaliyetlerine değinelim.
Muhtaç Asker Ailelerine Muavenet Cemiyeti, aile reislerini kaybeden ve yardıma muhtaç hale gelen birçok asker ailesine sıcak yemek vermek amacıyla faaliyetlerine başlamıştır. Ancak, fiziki şartların uygun olmaması sebebiyle fasulye, pirinç, yağ ve sair yiyecek yardımı dağıtılmıştır. Polis ve Emniyet-i Umumiye müdürlerinin hanımları başkanlığı altında faaliyetlerini sürdüren bu cemiyet, İstanbul'da 18.000 aileye yardım yaparak ihtiyaçlarını gidermiştir. Ayrıca, sağlık alanında da ihtiyaç sahiplerine yardım yapılmış, ilaç ve sağlık giderleri temin edilmiştir. Topladıkları ianeyi bilfiil ihtiyaç sahiplerinin evlerine giderek takdim etmişlerdir.
İstihlak-i Milli Kadınlar Cemiyeti, seferberliğin ilanından itibaren bütün çalışmalarını vatanın müdafaasında görev yapanlara hasretmiştir. İstanbul'da muhtelif semtlerde dikiş, nakış ve el işleriyle ilgili faaliyetler yürütülmüş, askerler için 1500 çift çorapla 1450 avcı yeleği Müdafaa-i Milliye Cemiyeti'ne teslim edilmiştir. Muhtaç ve fakir ailelerin ev kiralarına yardımda bulunulmuştur.
Müdafaa-i Milliye Cemiyeti'ne yardım eden diğer bir cemiyet ise Türk Kadınları Biçki Yurdu Cemiyeti'dir. İstanbul'da daha ziyade ecnebilerin ve gayrimüslimlerin elinde bulunan terzilik mesleğinin Türk kadınları arasında da yaygınlık kazanmasını amaçlayan Behire Hakkı Hanım'ın öncülüğünde Biçki Yurdu kurulmuştur. Buraya alınacak öğrencilerin özellikle fakir kesimden olmasına dikkat edilmiştir. Bu teşebbüsle, bahsi geçen kesimlerin fakirlikten kurtarılması, yani kendi alın teriyle hayatlarını kazanması amaçlanmıştır. İki sene süren faaliyetleri sonucunda, 150 kişinin yetişmesi temin edilmiştir. Soğuk havalarda askerlerin giymesi için 55.155 adet pamuklu mintan hazırlayan bu talebelerin, mesleklerinde ne derece maharet kazandıkları anlaşılmaktadır. Cemiyetin bu hizmetlerinden etkilenen Müdafaa-i Milliye Cemiyeti mensupları, kurstaki öğrenci, öğretmen ve yöneticiler için 4500 kuruş harcayarak madalyalar hazırlamıştır. Ancak, harcanan meblağdan haberi olan hanımlar kendi aralarında topladıkları aynı miktarda parayı cemiyete yardım olarak vermişlerdir .
Kadın cemiyetlerinin en fedakârlarından birisi ve müstakil olarak faaliyet gösterenlerden en önemlisi, Başkadınefendi'nin himâyesinde ve fahri başkanlığında bulunan "Hilâl-i Ahmer Kadınlar Şubesi"dir. Burada Kadınlar Şubesi’nin bazı faaliyetlerinden bahsedeceğiz ki, bunlar temelde özellikle Birinci Dünya Savaşı’nda gerek cephede ve gerek cephe gerisinde Türk askerinin ihtiyaç duyduğu malzemelerin teminine yönelik faaliyetler ve gerekse cepheden getirilen yaralıların tedavileri hususunda Hilâl-i Ahmer Hanımlar Şubesi’nin açmış olduğu hastabakıcılık kurslarını bitirerek çeşitli hastanelerde görev alan fedakar hanımların gazi askerlere uzatmış oldukları şefkat elleridir.
Hilâl-i Ahmer Hanımlar Darussınaası
Hilâl-i Ahmer Hanımlar Darussınaasının kuruluş tarihini, Balkan Harbi’nin en korkunç zamanlarında aramak lazımdır: Payitaht düşman tarafından tehdid edilip, akın akın muhacirler, bunların arasında zavallı bîkes kadınlar, bîçare genç kızlar İstanbul'a üşüşüyordu. İstanbul'dan medet ve yardım bekliyorlardı.
İstanbul o zamanlar en feci dakikalarını yaşıyordu. Fakat onun gayretli vicdanlı halkı, kendi keder ve ihtiyaçlarını unutarak bu zavallı muhacirlerin ihtiyaçlarının karşılanması için elinden geleni yapmaktan, en büyük fedakarlıklara katlanmaktan çekinmemekteydi. Bilhassa Türk kadınları bu hususta pek takdir ve hürmete şayan bir fedakarlık gösteriyorlardı. İşte Hilâl-i Ahmer Hanımlar Darussınaası da bu feci ve kederli günlerin birinde sırf Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Merkezi’nin gayret ve teşebbüsü üzerine doğmuştur . Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Kadınlar Şubesi Darussınasının kuruluşu ve faaliyetleri ile ilgili olarak hazırlanmış olan bir broşüre yansıyan yazışmalar bu süreci göstermektedir:

Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Genel Merkezi başkanlığı’na;
Ahvâl-i hazıra sebebiyle Rumeli’nden Osmanlı başkentine iltica eden muhacirînden bîkes ve bîçare kalan kadınlara ve şehid evlatlarına sanat öğretmek ve bu vechile felaketzedelerin maişetlerini temin eylemek niyeti ile Hilâl-i Ahmer Hanımlar Merkezi 29 Mayıs 1329/11 Haziran 1913 tarihli toplantısında merkez üyelerinden bir heyet teşkil ve müstakil olarak idare etmek üzere bir Darussınaa tesisini münasib görmüş ve insaniyetperverâne zanneylediği bu maksadın Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Genel Merkezince tasvip edileceği ümidinde bulunmuş olduğundan derhâl işe başlamak üzere beş yüz lira talebine ve meblağın Hanımlar Heyet-i Merkeziyesi emrine tahsisine karar verdiğini arz ile takdim-i ihtirâmât eyleriz efendim.
30 Mayıs 1329/12 Haziran 1913
Reis-i Evveli
Nimet

Hilâl-i Ahmer Hanımlar Merkezi Riyâset-i Aliyesi’ne;
Efendim,
Bîkes muhacir kadınlarının sanayiyle iştigâli için bir Darussınaa teşkiline dair tezkire-i aliyyeleri heyet-i idarece kıraet edildi. İbrâz-ı müesser-i insaniyyette erkeklere takaddüm eden hissiyât-ı güzideleri heyet-i merkeziyece şayân-ı tebcîl ve takdir görülerek heyet-i umûmiyenin nazar-ı tasvibine arzına ve merkezinize karşı şimdiden takdirât şükr-i güzârîsinin tebliğine karar verilmiş olmağla, tebliğe müsarâat ve takdîm-i ihtirâmât olunur efendim.
4 Haziran 1329/17 Haziran 1913
Reis-i Sani
Doktor Akil Muhtar

Yukarıdaki yazışmalarla yapılan müracaat daha sonra genel kurul tarafından da büyük bir takdirle kabul edilmiştir .
Hilâl-i Ahmer hanımlarının, Darussınaayı açtıkları zaman düşündükleri, gelinlik çağına gelmiş ve kimsesiz kalmış zavallı muhacir genç kızlarını, biçare ihtiyar kadınlarını, kimsesiz çocuklarını korumak ve onlara bir geçim kaynağı temin etmekti.
Herhangi bir ticari düşünce ile açılmamış olan bu Darussınaa'ya maddeten yardım etmek ricasıyla Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne müracaat edildi ve bu cemiyet de bu müracaatı kabul etti. Bunun üzerine Darussınaa, Hilâl-i Ahmer Hanımlar Merkezi'ne bağlı ve tamamıyla müstakil kalmak ve ayrı bütçe ile idare edilmek üzere Hilâl-i Ahmer bütçesinden beş yüz lira verildi.
Bu ufak sermayeli fakat büyük ve ulvî gayeli Darussınaa 25 Temmuz 1329/ 7 Ağustos 1913 tarihinde Cağaloğlu'nda Mahmudiye Caddesi'nde ufak bir evde işe başladı. Öncelikle nakış sanatında mütehassis bir üstad görevlendirildi. Ulviye Hanım Darussınaa'nın kuruluşundan itibaren üzerine aldığı bu vazifeyi hakkıyla ifa etmiştir.
Önceleri Darussınaa'da on beş kız ve kadın istihdam edildiği halde iki üç ay sonra, yapılan el işlerine ve dokunan pamuk ve ipekli bezlere her taraftan büyük bir rağbet gösterilerek çalışanların adedi yüz ona yükseldi. Bunun yanında yapılan çalışmaları teşvik etmek ve darussınaayı maddi olarak desteklemek adına pek çok yardım yapılmıştır .
Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Merkezi, darussınaayı tanzim ve kabul ettiği talimatnâmeye uygun olarak idare etmek üzere üyelerinden dört hanımı seçti. İdare işleri ile meşgul olan bu hanımlar: Sadiye Halil, Leyla Vahid, Macide Besim , Nezihe Veli hanımlar darussınaanın gelişmesi için pek çok himmet etmişlerdir. Darussınaanın idaresinde kendi aralarında yaptıkları görev dağılımı ile üstlenmiş oldukları görevler ise şöyledir:
Nezihe Veli hanımefendi, darussınaanın hesap işlerini üstlenmiş ve bu vazifeyi büyük bir dirayet ile yerine getirmeyi başarmıştır.
Saide Halil ve Macide Besim hanımlar, müessesenin en iyi şekilde idaresine ve kız ve kadınların talim, terbiye ve sağlık işlerinin gözetimini üstlenmişlerdir.
Leyla Vahid Hanım ise modellerin tertip ve tanzimi ile moda oluşu ile meşgul olmakta idi.
Darussınaa'nın idare şekli daima Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Merkezi'nin kontrolü altında bulunduğundan hesapları ayda bir defa merkez heyet üyeleri arasından seçilen dört hanım tarafından kontrol edilip onaylanmıştır.
Savaş Zamanında Darussınaa'nın hizmetleri
Çalışanlarının adedi bir iki yüzden fazla olmayan "Darussınaa'da üç ay zarfında 135000 kat çamaşır hazırlanmıştır. Bundan başka Darussınaa seferberlik başında Müdafaa-i Milliye Cemiyeti için 60.000 adet avcı yeleklerini az bir zamanda dikip vermişti.
Çanakkale muharebelerinde düşman kuvvetlerinin gazlar yayan gülleler attığını duyan Hilal-i Ahmer'e (Kızılay) mensup kadınlar bu duruma üzülmüşler, asker kardeş ve evlatları için vahim olan bu gayr-ı insani hareketi telafi etmek için çareler aramışlar ve araştırma yapmışlardır. Nihayet bu sorunu giderici bir çare keşfetmişler ve Avrupa'da bunun için kullanılan ağızlıklardan imal etmeye karar vermişlerdir. Masraflarını da kendileri karşılayarak 40.000 adet ağızlık imal etmişler, deniz ve kara askerlerine yollamışlardır.
Muharrir Lebib Selim, bahsi geçen faaliyetle ilgili bilgi almak üzere kurumu ziyarete gittiğinde büyük masaların çevresinde 20–30 kadar hanımın sessiz-sedasız, ciddiyetle ve süratle çalıştıklarını görmüş, hayran kalmıştır. Esasında, Darüssınaa Balkan savaşları esnasında birtakım ihtiyaçlardan doğmuş ve kadınlar tarafından tesis edilmiş olan Darussınaa'da bu sayede birçok savaş mağduru kız istihdam edilmiş ve meslek öğrenerek hayatını düzene koymuştur .
“Hilâl-i Ahmer'in Hanımlar Şubesi, her türlü takdire şayan bir gayret ve fedakârlıkla çalışıyor. Hilâl-i Ahmer Kadınlar Darussınaası'nda muhterem Hilâl-i Ahmer Cemiyeti taht-ı idaresinde bulunan müteaddid hastanelere, bol bol dağıtılacak kadar çamaşır ve yatak takımları hazırlanıyor. Harp meydanından gelen binlerce kahraman gazilerimiz, şefkatli Türk hanımlarının imal ettiği eşya ve elbise ile örtülüp giydiriliyor. Para toplayıp dul ve muhtaç; kalan askeri ailelerin yardımına koşmak için Türk hanımları müsamereler, eğlenceler ve piyangolar tertip ediyorlar. Tramvay, tiyatro ve bahçelerde rast geldiğiniz o zarif siyah gölgeler, ellerinde iane kutusu olduğu hâlde, size teveccüh eder ve şehit olmuş askerlerimizin mini mini yavrularına hayatı daha az sıkıntılı kılmaya yarayacak beş on para vermenizi rica ederler. ”

Hastabakıcılık Kursları
Kızılhaç'ın Washington'da gerçekleştirdiği bir kongreye katılan Dr. Besim Ömer Paşa ve Dr. Nihat Reşad, hemşireliğin çeşitli kolları da bulunan bir meslek olduğunu yakından gözlemlemişlerdir. Yurda döndükten sonra, Besim Ömer Paşa Hilâl-i Ahmer Cemiyeti mensuplarıyla görüşerek hemşirelik mesleğine olan ihtiyaç konusunda onları ikna etmiştir. Cemiyet, bu ihtiyacı gidermek için ilk defa İstanbul'da Kadırga semtinde bulunan bir hastanede, masraflarını karşılayarak altı aylık bir gönüllü hastabakıcı kursu düzenlemiştir. Bu kursta ilk dersi Prof. Dr. Besim Ömer (Akalın) vermiştir .
(Prof. Dr.) Besim Ömer Paşa'nın şahsi gayretlerinin büyük etkisi olduğu bu faaliyetler İstanbul'un kültürlü çevrelerinde ilgi görmüş ve "Balkan Savaşı ile birlikte Türk kadını hastahanelerde çalışmaya başlamıştır ." 1913–1914 yıllarında Darülfünun'un (üniversite) bünyesinde tertiplenen kurslara çok sayıda hemşire adayı katılmıştır. Kursları bitiren Kerime Salahor, Safiye Hüseyin Elbi ve Münire İsmail; büyük fedakârlıklar göstererek savaş sürecinde gönüllü hastabakıcılık yapmışlardır. Kısaca, Osmanlı kadınının gelişen şartlara ayak uydurarak hizmet üretmesi ve sosyal hayatta kendini göstermesi bu tür zaruretlerden doğmuştur. Hastabakıcılığın da bir meslek olarak ortaya çıkması İmparatorluğun en zorlu yıllarına rastlamaktadır. Doktor Yakob, Osmanlı kadınının hastabakıcılık hizmetlerini şu şekilde okuyucularına anlatmaktadır:
"Kadırga Hastabakıcı Mektebi'nin küşadı ve geçen sene birçok müessesat-ı sıhhiye tarafından Payitaht hanımlarına verilen tedrisatı müteakip Türk kadınını mükemmel bir hasta bakıcısı evsafını haiz bulunduğu ve alelhusus gayet şefkatkâr olduğu tezahür etmiştir. Ne derece hulus ve fedakârlıkla hareket ettiğine kanaat hâsıl eylemek için Türk kadınını bir defa mecruhun başı ucunda görmek kâfidir. Maderane ihtimamları ve muhabbet-i vataniye hisleri telkin etmek suretiyle mecruhların acı ağrılarını tahfif ve teskin uğrunda bütün hissiyat-ı muhabbetkarenesini, bütün ruhunu bezl ediyor. Yumuşak ve tatlı sesiyle pek ağır yaralanmış zavallı askerlerin kuvve-i maneviyesini yükseltiyor ve ağrılarına tahammül kuvveti veriyor. En vahim surette mecruh olanlar bile kendilerine bakan hanımların mesut telkinatı neticesinde âlî bir tevekkül ile bizim ameliyat-ı cerrahiyemize teslim-i nefs ediyorlar. (…) Beride bir hastabakıcı hanım, muharebede ağır yaralanmış zavallı bir askerin yanına oturmuş, kemal-i nezaketle ona yemek verdiğini, cengâver ecdadımızın hayat-ı kahramananelerine dair yavaş yavaş hikâyeler anlattığını görürsünüz. Biraz ötede diğer bir hanım başka mecruhun tuvaletini yapmakla meşguldür. Ellerini yıkıyor, tırnaklarını kesiyor, hatta vatan uğrunda istihkar-ı hayat eden sevgili asker kardeşinin ayaklarını yıkamaktan da çekinmiyor. (…) "
Şimdi muktedir Doktor Ali Derviş Beyin idaresinde bulunan Cağaloğlu Hilâl-i Ahmer Hastanesi'nde görevli hastabakıcı bir Türk hanımının mesaî cetvelini görelim :

7.00 8.00 Mesai
8.00 8.30 Süt
8.30 12.08 Mesai
12.20 15.00 Yemek ve İstirahat
15.45 20.45 Mesai
20.45 21.30 Yemek ve İstirahat
21.30 22.30 Mesai
10.30 Yatmak

Bu cetvelden hastabakıcı bir Türk hanımının günlük hayatını gören tarafsız ve âdil bir göz, bu hanımların Hilâl-i Ahmer görevlerine hayatlarını vakfettiğini ve bütün kuvvet ve zekasını harbin kurbanları olan zavallı askerlerin teselli ve tedavisine sarf ettiğine kanaat edecektir.
Hilâl-i Ahmer Cemiyeti'nin gerek savaş ve gerekse barış zamanlarında ortaya koyduğu fedakarca hizmetler herkes tarafından takdir edilmiştir. Kültür Dergisi'nin Osmanlıda Kadın özel sayısı vesilesi ile Hilâl-i Ahmer Cemiyeti'nin bu şefkat âbidesi hanımlarını anma fırsatını bulduk, onlar kendilerine düşeni yaptılar ve fedakar vatan evlatlarının acılı çehrelerinde bir tebessüm goncası açtırabilmek için fedakarca çalıştılar, bize de onları hayırla yâd ederek isimlerini yaşatmalı, bu elleri öpülesi isimleri özellikle unutturmamalıyız.
Bu vesile ile isimlerini taşıyan Hastaneler, hemşirelik okulları açılmalıdır. Hiç olmadı Kızılay'ın açtığı hastanelerden bir kısmına bu isimlerin verildiğini görebilmek bizleri sevindirdiği gibi onların da ruhlarını şâd edecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALEP'TE BULUNAN HAREMEYN EVKÂFI VE SURRE